Musa Tektaş


Akova Mahallesi'nde Tarım ve Hayvancılık


Yeni adı Akova olan Karadiğin mahallesini 29 Ekim 2020 tarihinde ziyaret ittik. Darende’nin 1548 yılı kayıtlarında Darende ve çevresinde, Avşar boyuna bağlı Karadiğin  obası aynı adı taşıyacak olan köye yerleşmiş ve yerin isim kaynağı olmuştur. Akçatoprak, Medişeyh, Güdül, Gökyar, Mürselpınarı mahallelerinin ortasındadır. Karadiğin kelimesinin aslı “Karatigin”: Karadoğan anlamındadır. Sünnî Türk/Avşar yerleşimi alanıdır.  Yakın zamanda Akova olarak ismi değiştirilmiştir.

 

Yemliha Kaya (1951 doğumlu): “Eskiden çok küçük bir alana 50-60 hane yan yana kurulmuş.”

Tohma vadisine ecdadımız göçüp geldiklerinde üç gruba ayrılmış, üç ayrı yeri ana iskân alanı olarak seçmişler. Birinci grup Mığdı (Akçatoprak) Tepesine, İkinci grup, Mezgidin (Irmaklı) Hantarız kalesi civarına, üçüncü grup olan bizim büyüklerimiz Tomalan vadisi denilen bölgede tepenin başına, Gökyar’dan Tohma’ya kadar olan bizim köyün biraz daha üst tarafına yerleşmişler. O zaman Tomalan vadisinde ayrı bir su kaynağının olduğu bilinmektedir. O su kaynağı azalınca veya kaybolunca şimdiki köyün bulunduğu, daha ırmağa yakın akarsu yakınındaki bir alana köyü kurmuşlar. 7-8 hane bir kabile olarak burada yaşamaya başlamışlar. Ana kurucu Aileler şunlardır: Kürtosmanlar (Öztürk), Hocalar (Kaya) Mansurlar (Bozkurt), Ganiler (Keskin), Hamzalar (Erden) Kurular (Kaya), Semekeler (Cengiz) Akçalar (Akça) sonradan gelen ailelerle giderek daha da büyümüştür. Halihazırda 100 hane ev vardır. Yazlık olarak gelip giden 40 haneden ayrı olarak 60 hane kış aylarında da oturmaktadır. Eskiden çok küçük bir alana 50-60 hane yan yana kurulmuş. Harp dönemlerinde hırsızlık ve yağmadan sair zamanlarda hırsızlıktan korunmak için iç içe evler yapıldığı bilinmektedir. Hatta birbiriyle haberleşmek için taka diye tabir olunan küçük bir pencereden haberleşecekleri bir sistem de mevcuttu. Çocukluğumuzda en uçtaki evin damına çıkınca damdan yürüyerek camiye kadar ulaştığımızı bilirim.

Mekansal yakınlık kadar da imece usulüyle işlerde, komşulukta yardımlaşmada da bir yakınlık vardı. Birinin orağı derilecekse, evi yapılacaksa ortak olarak yardımlaşma şeklinde herkes bir tarafından tutardı. Eskiden biri ev yapacaksa, kerpiç dökülmesine, duvar örülmesine, damın üzerine pişirik denilen çamurun atılmasına hep köylümüz yardımcı olurdu. Şimdi de Allah razı olsun yardımlaşma duyguları unutulmuş değil ama eskiden bir başkaydı. Sulama arkı çıkarılırken de yardımlaşma ile imece ile yapılırdı. Bu yıl yeni ev yaptırdım çok şükür… Komşular traktörle kum getirdi, teknik olarak yardımcı oldular…Allah razı olsun…

İbadet ve dinî hayatımız da önceleri daha samimi gibiydi…Akçatoprak’tan Hacı Yusuf Hoca, Güdül’den Mehmed Efendi, bizim köyden Faik Amca ve derviş ruhlu insanlar bir araya gelir toplanır, Perşembe-Pazar günleri zikir, hatim yapar sohbet ederlerdi. Kar-kış demez en soğuk günlerde bile bir araya gelmeyi ihmal etmezlerdi. Eskiden beri küçük bir yapı olarak kerpiç yapılı bir camimiz vardı. Babam Mehmet Ali Kaya 20 yıl kadar meccanen görev yaptı.  En uzak tarlamızda bile çalışıyor olsa mutlaka ezan ve namaz için camiye gelirdi. Köy ve etraftaki çocuklara Kur’an-ı Kerim öğretti. Bu Tohma ırmağı civarındaki köylerden ağaç toplayarak dağ köylerine cami yapılmasında halkımız çok yardımcı olmuştur. 

Zülküf Erden (1942 doğumlu): “Kira ile Nakliye ve Tuz Nakliyesi-Ticareti Yapardık”

Eskiden yalnızca çiftçilik yapardık. Buğday, arpa ekerdik. Pancar sonradan ihdas oldu ama o da bitti. Bizim köyün insanları babam ve biz de dâhil afedersiniz binek hayvanlarıyla (katır ve eşeklerle) kira ile nakliye ve tuz nakliyesi-ticareti yapardık. Elbistan, Akçadağ, Darende yöresinin tuz tüketiminin tamamı bizim hayvanlarımızın sırtından geçerdi. Bizim köylüler tuz nakliyesi-ticareti yapardı.  Sivas’ın Zara Tuzlasına gidilir, hayvanlara çuvallarla yüklenen tuzlar buraya getirilir. Etraftaki bölgeye dağıtımı yapılırdı. Elbistan veya Akçadağ’a tuz indirilir oradan da Darende veya Sivas’a kira ile hayvanlarla yük taşımacılığı yapılırdı. Babamın sekiz tane afedersiniz yük hayvanı (sekiz katırı) vardı. Eskiden yollar pek iyi değildi, yolculuk genellikle trenle yapılırdı.  Akçadağ’a kadar tren olduğu için Darende’den Akçadağ’a trenle başka yere gidecekleri buradan alır hayvanlara bindirip oraya götürürdük. Trenle gelmiş olan vatandaşları veya Darendeli esnafın mallarını/eşyalarını da yine hayvanlara yükleyip buraya naklederdik. Ben de bir müddet böyle hayvanla kiracılık/nakliye işiyle uğraştım. Bu yeni yol yoktu. Irmak boyundan Ilıca, Esenbey, Levent’ten Akçadağ’a gider-gelirdik.

Köylülerimiz birçok Darendeli gibi kış aylarında küçük bir seyyar çerçi sandığıyla (içinde ayna, tarak, iplik, iğne, vb.) gurbete giderlerdi. Civar vilayetlerin köylerinde dolaşır çerçilik yaparlardı. Halı ve kilim ipini kök boyayla boya yapanlar da vardı. Hayvancılık olarak küçük baş hayvan (koyun) iki evde sürü vardı. Diğer evlerde kendine yetecek kadar bir-iki inek beslenirdi. Bizim köyden göçüp gidenler en çok İstanbul, Kırklareli/Babaeski, Tekirdağ/Çerkezköy, Ankara gibi şehirlere olmuştur. Genel olarak pazarcı esnaflığı, hırdavatçılık yapanlar çoğunluktadır. Araba galerisi, tekstil gibi sektörlerde olanlar varsa da pazarcılık öndedir.

 

Eray Güneş (1972 doğumlu, Muhtar): “Afedersiniz Pis Hayvan Yaban Domuzu/Hınzır Sürüleri Tarım Alanlarına Çok Zarar Veriyor.”

Mahallemizde şimdi hayvancılık tarımdan da ileri geçti. Sulanabilen arazimiz çok olduğu için buralara yonca ekiyoruz. Onu da hayvancılıkta, besicilikte kullanıyoruz. Besicilik bizim gelir kaynağımız olarak büyük bir katkı sağlamaktadır. Aile büyüklerimizin çoğu bir öküzü iki edememişler, çift sürerken afedersiniz öküzün yayına eşeği koşarlarmış. Şimdi tarımdan çok büyükbaş hayvancılık, besicilik yapmaktayız. Büyük ahır sahibi bir arkadaşımız var ama, diğer komşularımızın da kiminin 30-40 kiminin 10-20 besi hayvanı var. O da ekonomik olarak bir yekûn teşkil etmektedir. Süt üretimine yönelik çalışmalar var. Peynir, tereyağı gibi süt ürünleri de hayvancılığın gelir kalemleri arasında ekonomik düzeyin yükselmesinde önemli bir etkendir.  Peynir, tereyağı gibi ürünler sadece Darende’de değil, İstanbul Ankara gibi önemli şehirlerdeki hemşehrilere ve müşterilere ulaştırılmaktadır.

Bir ara pancar ekiyorduk ama pancar ekimiyle afedersiniz pis hayvan yaban domuzu/hınzır sürüleri çoğaldı. Bundan 20-30 sene evvel yaban domuzu/hınzır buralarda bilinmezdi. Duyduğumuza göre asfalttan geçen bir araçtan bir erkek bir dişi yavru bırakılmış ve bu civarda kendiliğinden çoğalmış. Pancara, mısıra çok zarar veriyor. Pancarı sırası üzerine burnuyla söküyor. Mısırın sömeklerini yiyor, kırıyor. Bu yakınlarda orman ve ağaçlandırma için badem çekirdeği ekilmişti. Bunları toprak altından sırası üzerine söküp yemiş…Toprağı traktör gibi sürüp, altındaki yiyeceğini çıkarıyor, yiyor...  Meyve ağaçlarını sallayıp ürünlerimizi dalından döküyor. Kayısıyı yere döküp, içini açıp çekirdeğini yiyor dışını yemiyor. Fiğ tohumlarını yiyor.  Çok zararlı bir hayvan… Bir hayvan yılda belki 10 yavru yapıyor, baş edilemez şekilde çoğalıyor. Sürek avı yaparak sürüleri tüfekle vurulmaya çalışılıyor. Lakin sürek avı da kontrolü zor bir faaliyet olduğu için her zaman yapılamıyor…Çayırlık, bataklık, sazlık gibi alanlarda yaşıyor…Meyve ağaçlarımızın altına dökülen elmalarımızı diğer meyveleri toplayıp yemeye korkuyoruz. Pis hayvan temas etmiştir diye çekiniyoruz.  Yemediği alanları da yatırıp faydasız hale getiriyor. Mısır ektiğimiz alanları hınzırın korkusundan erken biçip silaj yaptık. Ekonomik olarak da zararımıza oluyor.

Önceden köyün oturum arazisi dar bir alandaydı. Hayvancılık için geniş ahır ve ev alanları lazımdı. İhtiyaç duyan komşularımız hep uygun yerlerde gelişime açık olarak ahırlarını ve evlerini yapıp köyü de genişlettik. Özellikle bu gelişme hayvancığın getirdiği bir yeni oluşum olarak faydalı da oldu.

Arazilerimiz sulama kanalı vasıtasıyla sulanıyor. Güdül Hes’in kanalı bizim sulama kalanını üst tarafından gitmektedir. Zaman zaman taşmasından dolayı bizim sulama kanalımıza zarar verdiği oluyor. Köyün hemen altından etrafı toprak su kanalı geçmektedir. Eskiden her türlü su ihtiyacımızı buradan karşılardık.

Sultan Abudülhamid döneminde Tomalan mevkiisinin sulanması ile ilgili projeler olduğunu duyduk. Ayvalı Balıklıtohma üzerine kurulması planlanan bir baraj ve sulama kanalıyla Tomalan mevkiinin sulanması hususunda etüd çalışmaları olduğunu biliyoruz. İnşallah gerçekleştiği takdirde Hanifi Hoca’nın 1910 da yazmış olduğu raporun gerçekleştiğini görürüz.

İki Tohma’nın birleştiği nokta olduğu için “Suçatı” denilen, mezramız eskiden bir çiftlikti. Mülkü satılınca Kurşunlu tarafından bir hemşehrimiz satın aldı. Orada tarım ve hayvancılık yapmaktadırlar. Meyve ve sebze yetiştiriciliği yapılmaktadır. Önceden kayısı ağacı çoktu, şimdi daha çok hayvancılık yapmaktadırlar.

Karadiğin’de bir ziyaret/yatır kabri vardır. Söylenenlere bakılırsa ismi Şeyh Taceddin imiş.  Doğu’dan bir grup arkadaşlarıyla gelerek bölgeyi İslamlaştırmak için savaştıkları, çoğu ermeni olan halkın Müslüman olmalarını sağladıkları bilinmektedir. Şeyh Taceddin’in mücahitliği yanında bir tarikat ehli, bir gönül dostu olarak çevrede saygı ve hürmetle yad edilir.