Hüseyin YAREN


ADİL OLMAK


Adalet en başta ?doğruluk? demektir.  Gerektiğinde risk almayı hatta doğruluk adına kötü olmayı göze almaktır. En yakınlarının, sevdiklerinin aleyhine; düşmanının lehine karar verebilmektir kimi zaman? İnsanları değerlendirirken ölçütümüz onların dürüst ve ahlaklı olmaları mı? Yoksa bize nasıl davrandıkları, sahip oldukları güç, itibar, zenginlik, mevki ya da fiziksel görünümleri mi? Ya da bizi mutlu eden şeyler doğru ve iyi şeyler mi? Yoksa bazen kötü şeylerden de mutlu olabiliyor muyuz? Örneğin, bazen arkadaşlarımızın başarısızlıkları veya yaşadıkları olumsuz şeyler bizi içten içe sevindirebiliyor mu? Evrensel anlamda iyi şeylerin bizi üzdüğü, kötü şeylerin sevindirdiği oluyor mu? Ya da iyi-doğru birine kendimizi uzak hissederken, kötü eylemlerde bulunanlara sempati besleyebiliyor muyuz? Eğer cevap evet ise bu demektir ki olayları ya da kişileri değerlendirirken hak ve adalet temeline dayanmıyoruz. Çünkü adalet öncelikle temiz-saf bir niyet üzere olmayı gerektirir. Değerlerin altüst olması, iyiyi kötü, kötüyü iyi olarak görmek ve buna benzer durumların hayatımızda sıkça yaşanması, niyetimizin temiz olmadığını gösterir. Kirli ya da bozuk niyet, hak ve adaletin gerçekleşmesine engel olduğu gibi bizi uzun vadede mutsuzluk, karanlık ve çöküşe sürükleyecektir. Cenabı Allah yüce kitabında şöyle buyurmuştur. ?Ey inananlar! Kendiniz, ananız, babanız ve yakınlarınız aleyhinde bile olsa, Allah için tanıklık ederken adaleti gözetin. Şahitlik yaptığınız kimseler, ister varlıklı olsun, ister yoksul olsun, Allah her iki tarafa da sizden daha yakındır. Öyleyse, kişisel çıkar ve duygularınıza uyarak, taraflı davranmayın. Gerçeği çarpıtırsanız veya tanıklık etmekten çekinirseniz, bilesiniz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.? (Nisa,135)

İslam tarihinde öyle adalet örnekleri vardır ki, bunlar melekleri dahi imrendirecek özelliktedir. Buna iki örnek verelim. Bedir savaşında alınan esirler arasında Peygamberimiz´in (sav) amcası Hz. Abbas da vardı. Hz. Abbas´ın elleri bağlanmıştı. Esirler, fidye karşılığı serbest bırakılmaya başlanmıştı. Ensar´dan bazı kişiler Hz. Abbas´ın Allah Rasûlü´nün (sav) amcası olduğunu öğrenince onun fidyeden affedilmesini istediler. Allah Rasûlü: ?Hayır, asla böyle bir şey olamaz Onun ödemek zorunda olduğu fidyenin tek bir dirhemi dahi bağışlanamaz? buyurdular. Bir gün hırsızlık yapan Fatıma adında bir kadın Hz. Peygamber´in huzuruna çıkarıldı. Suçu tespit edildiği için Hz. Peygamber (sav) onu cezalandıracaktı. Fakat Mekke´nin ileri gelen bir kabilesindendi. Bazı kişiler bu kadının cezalandırılmaması için Peygamberimizin çok sevdiği Hz. Üsame´yi aracı olarak gönderdiler. Bu duruma kızan ve üzülen Peygamberimiz yüksek bir yere çıkarak şu konuşmasını yaptı: ?Ey İnsanlar! Geçmiş milletlerin ne yüzden yollarını sapıttığını biliyor musunuz? Onların asilzadeleri bir şey çalarsa onu cezalandırmazlar, itibarı az olanları çalarsa onu cezalandırırlardı. Allah´a yemin ederim ki böylesine adi bir işi o Fatıma değil de kızım Fatıma yapmış olsaydı onu da cezalandırırdım?

Es- Seyyid Osman Hulusi Efendi Hutbeler isimli eserinde şunları söyler. ?Bilmiş olunuz ki, her iyiliğin başı Allah düşüncesi, Allah sevgisi ve Allah korkusudur. Her iyilik bundan doğar, dünya ve ahiret saadetinin anahtarı budur. Allah(c.c.)´ın büyüklüğünü daima hatırından çıkarmayan, nerede bulunursa bulunsun Allah(cc)´ın kendisini gördüğüne, yaptıklarını ve gönlünden geçirdiklerini bildiğine iman eden bir insan Allah(c.c.)´ın yap dediğini yapar, yapma dediğini yapmaz. Onun kalbinde Allah sevgisi yerleşir. Allah(cc)´ı seven ve Allah(cc)´tan korkanların elinden ve dilinden kötülük gelmez? Allah sevgisi insanı daima doğru yola götürür, kötülükten alıkor??

İyiyi kötü, kötüyü iyi olarak görmek ve bu şekilde bir tepki ve tutum içinde olmak olayları ya da kişileri değerlendirmede kullandığımız ölçütün bozuk olduğunu gösterir. Ölçüt yanlış ise, değerlendirmeler çoğunlukla yanlış olacak, bu değerlendirmeler sonucunda sergilediğimiz davranışlar ahlaki olmayacaktır. Böyle bir durumda ilk yapılması gereken, ölçütü yani değerlendirme kriterlerimizi değiştirmektir. Adalet, her insanın uyması gereken çok önemli bir görev olmakla beraber bilhassa idarecilerin adaletli davranmaları daha da önemlidir. Bir hadisi şerifte buyurup şu ifadeleri iyi anlamak gerekir Bir saat veya bir gün adaletle hükmetmek, bir sene veya altmış sene nafile ibadet´ten hayırlıdır. ( El-Aclûnî, Keşfu´l-Hafâ, II )

                Victor Hugo´nun çok sevdiğim bir sözü var: ?İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmaktır? diyor. Doğru bir söz gerçekten, ancak şunu belirtmeden geçemeyeceğim; burada iyi olmakla kastedilen ?toplum nazarında iyi kabul edilmek? olmalı? Yoksa adil olmayan bir iyiliğin gerçekte iyilik olduğunu söyleyemeyiz. İyi olmak ya da toplum nazarında iyi kabul edilmek kolaydır elbette. Hiçbir risk almayı gerektirmez. Bir iki güler yüz ya da gözyaşı, karşındakini takdir etmek ya da popülist davranarak kalabalıkların hoşuna gidecek söylem ve eylemlerde bulunmak yeterlidir?