Vefa,
sevilen veya sevilmesi gereken kimselere verilen değerin bir nişanesidir,
dostluk borcudur. Vefa, sözünün eri olmaktır, hatırlamaktır, iyiliği
unutmamaktır, kendi sorumluluğunu hissetmektir. Vefa, Müslümanın en belirgin
özelliklerindendir.
Es-Seyyid
Osman Hulûsi Efendi Hazretleri?ne gönülden bağlı yakın dostlarının, büyük
ihvanların, bir vefa örneği göstererek hatıralarının kaleme alınmasını emreden
Vakıf Mütevelli Heyet Başkanımız Muhterem H. Hamidettin Ateş Efendi`nin
himmetleriyle, arşiv vesikaları ve resimlerle desteklediği, Somuncu Baba
Dergisi ve Darende Haber Gazetesi?nden de faydalandığımız yazı dizisine devam
ediyoruz.
Muâz
bin Cebel (r.a) şöyle rivayet etmiştir. Rasûl-i Ekrem bana ?Ya Muâz Allah?tan kork! Doğru konuşmak, sözüne vefa, emaneti eda,
hiyaneti terk, komşuyu himaye, öksüze acımak, yumuşak konuşmak, herkese selam
vermek, kanatları alçatmağı (tevazuyu) sana tavsiye ederim.? diye rivayette
bulunmuştur. Rasûlullah Efendimizin bu mübarek sözlerinde bir mü?minde olması gereken
vasıflar ayrı ayrı belirtilmiştir.
Allahu
Teâlâ?nın rızasına kavuşmak niyetiyle hiç bir karşılık beklemeden insanları
samimi olarak sevmeye, kalbî bağlılığa ise sadakat yani dostluk denir. İşte
Hacı Muhyiddin Tütüncü Efendi?de yukarıda belirtilen güzel hasletlerle dolu vefâlı,
sâdık gönüllü bir güzel insandır.
Tütüncüzâde Ailesindendir
Darende`nin
Zaviye Mahallesi?nde dünyaya gelen Muhiddin Tütüncü, Tütüncüzâde ailesindendir.
Resmi kayıtlara göre Rumi 1316 (M. 1900) yılında doğduğu yazılı ise de kendi ve
çocuklarının ifadesine göre gerçek yaşından birkaç yaş küçük yazıldığı bilinmektedir.
Zamanın imkânlarına göre Rütştiye mektebi mezunu olan ve çok iyi derecede Farsça,
Osmanlıca bilen Muhyiddin Tütüncü Efendi, kalemine hâkim bir hattattır.
Bir
müddet Osmaniye ve Adana`da ticaretle meşgul olmuşsa da Zaviye?yi çok sevdiği
için burayı terk etmemiş ömrünün çoğunu burada geçirmiştir. Rençberlikle meşgul
olmuş, üzüm yetiştiriciliği yaparak, çocuklarını okutmuş, geçimini sağlamıştır.
Ayrıca bir müddet köylü ücretiyle, Ramazan aylarında bazı köylerde imamlık da yapmıştır.
Hacı
Muhyiddin Efendi, Nakşibendi tarikatı mensubudur. Sivaslı İhramcızâde İsmail
Hakkı Toprak Efendi`ye intisaplı olan Muhyiddin Efendi ?Ya Şeyh? lakabıyla
tanınmıştır.
Es-Seyyid
Osman Hulûsi Efendi`nin yakın komşusu ve sohbet arkadaşı olduğu için Hulûsi
Efendi ile beraber çok hatıraları vardır.
Memleketimize
yapılan çeşitli hizmetlerin yapımı için şehir şehir gezen Hulûsi Efendi,
Muhyiddin Tütüncü`yü de her zaman beraberinde götürmüştür. Muhyiddin Tütüncü de
Hulûsi Efendi?yi hiç yalnız bırakmamış, yanında taşıdığı makbuz çantasıyla
tahsilat işleriyle hep kendisi meşgul olmuştur. Bu vesile ile de Efendi Hazretleri?yle
beraber hemşehrilerimizi çeşitli zamanlarda ziyaretlerde bulunmuşlardır.
Hayır Hizmetlerinde Dostun Yanında
1980?li
yıllarda Darende Müftülüğü?ne bir hizmet aracı alınır. Müftü Bey, Hulûsi Efendi
Hazretleri?ne, ?Efendim, arabayı aldığımız arkadaş para istiyor.? der. Hazret
de, ?Olur Müftü Bey, temin edip verelim. Hazır olun, bu Pazar Elbistan?a
gidelim.? buyurur. Pazar günü Hulûsi Efendi, Müftü Bey ile birlikte, Ya Şeyh de
alınıp, Elbistan?a gidilir. Arabaya benzin koyulacaktır. Müftülük şoförü merhum
Hüseyin Özkan, benzin parasını daha önceden hazır eder, derneğin parası vardır.
Ama Hulûsi Efendi Hazretleri kabul etmez kendi cebinden zorla benzini doldurur
ve yola revan olurlar.
Elbistan?ı
dolaşırlar. Bir iki yere varırlar. Hatta bir bakkal dükkânına varılır. İçinde
ancak üç beş tane bisküvi kutusu bulunan küçük bir dükkândır? Makbuzu müftülük
memuru Hüseyin Özkan kesmekte, Hulûsi Efendi Hazretleri imza atmakta, Ya Şeyh
de parayı almaktadır. Adamcağız iki parmağını göstererek, eliyle işaret eder. Hüseyin
Özkan, 200 lira (İki yüz) mı, der. Yok, yok 2.000 (İki bin) lira, der esnaf
arkadaş... Dükkân sahibi, yaptığı bu hareketin müftülük memurunun çoğuna
gittiğini anlar ve çok anlamlı bir cevap verir ve: ?Ben buraya bir lira versem
Cenab-ı Allah öte tarafta bana on lira verir, Hulûsi Efendi Hazretleri buraya
kadar gelmiş. Canımız feda.? demek suretiyle büyük bir cömertlik örneği
gösterir.
Hacı
Muhyiddin Efendi, misafirsiz sofrada yemek yemeyen Hulûsi Efendi Hazretleri?nin
her sofrasında bulunup, lokma arkadaşlığı yaptığı gibi, yine Hulûsi Efendi`nin
sır kâtipliğini de yapmıştır. Bazı veciz sözlerin, kabir kitabelerinin ve
şiirlerin hemen kaydını yapmıştır. Hulûsi Efendi Hazretleri?nin yazmış olduğu
şiirlerin ve mektupların ileride arşivlenerek, Divan ve Mektûbat`ın oluşturulmasında
gayretleri olmuştur. Hulûsi Efendi (k.s.)`nin sağlığında yayınlanan ve daha
sonra vakıf tarafından ikinci baskısı yapılan Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî adlı eserin
ve Mektûbât-ı Hulûsî-i Dârendevî adlı eserin bizzat kâtipliğini yaparak, Osmanlıca
metinleri edebî usullere göre rik`a hattıyla kaleme almış, iki ayrı kitabın
yazılmasında kalem hizmeti olmuştur. Osmanlıca metinlerin bugünkü Türkçeyle
basılması için tekrar transkribini de o yapmıştır.
?Ayaklı Kütüphane"
Birkaç
kez Hulûsi Efendi?yle birlikte hacca da gitmiş olan Tütüncü, İslâm tarihi,
tasavvuf ve diğer dini konularda çok bilgili ve kuvvetli bir hafızaya sahipti.
Arkadaşları tarafından kendisine ?Ayaklı kütüphane" denirdi. Ayrıca evinde
mütevazı bir odası ve çok sayıda kitapları vardı. Yaşlılığı sebebiyle 1980
yılından sonra Sivas`taki çocuklarının yanında kalmıştı.
Sivas`ta
kaldığı yıllarda da, en kısa aralıklarla Hulûsi Efendi?yi ziyarete gelir,
sohbet ederlerdi. Kendi yaş itibariyle büyük olmasına rağmen manevî büyüklüğünü
tasdik edip, çok sevdiği hatta âşığı olduğu Hulûsi Efendi`ye hürmette kusur
etmez, saygı gösterir, daima "Hulûsi Abi" veya "Efendim"
diye hitap ederdi. Hulûsi Efendi de onu candan severdi. Efendi Hazretleri kendi
elini öpenlere Hacı Muhyiddin Efendi`nin de elini öpmelerini emretse de o,
kesinlikle elini öptürmez bunu Hulûsi Efendi?ye olan bir saygı ifadesi olarak
kabul ederdi.
1990
yılında Hulûsi Efendi`nin vefat etmesiyle çok kıymetli bir dostunu ebediyete
uğurlarken; Hulûsi Efendi`nin oğlu Hamidettin Efendi`ye sarılarak, dostluğunun
ve bu kapıya bağlılığının bâki olduğunu defalarca söylemiştir. Hatta Kasım
1999`da yani vefatından bir-iki ay kadar önce bir Sivas ziyaretinde Muhyiddin
Tütüncü ile görüşen Hamidettin Efendi?ye ?Evliyalık okumakla, hocalıkla ve
çalışmakla olmaz, Allah sevdiği kullarına evliyalığı ve mürşitliği
muhabbetinden verir. Siz evliya oğlu evliyasınız, mürşit oğlu mürşitsiniz."
demiştir. Çünkü o vefalıydı, sadıktı ve sır kâtibiydi.
Kızdığı
insanlara "Hayın oğlu hayınlar" ?Eşkıya oğlu eşkıyalar" diye
hitap ederdi. Hainliği sevmediği için, dostlarına ve dost kapısına hıyanet etmedi.
Piri fâni bir ihtiyar olmasına rağmen, imanından, itikadından ve hafızasından
hiçbir şey kaybetmedi.
Es-Seyyid
Osman Hulûsi Efendi?yle şöyle bir hatırası anlatılır; Muhiddin Tütüncü kendi
evlerinde hanımıyla münakaşa etmişlerdir. O günün sabahı Hulûsi Efendi Hazretleri?ni
ziyarete gittiklerinde, daha yanlarına yaklaşmadan: ?Hacı Muhiddin Efendi, bu
gece mânâ âleminde seni idam ediyorlardı, rica ettim ve seni ellerinden aldım,
git hanımının gönlünü al, öyle gel." Demişler. Bunu üzerine Hacı Muhiddin
Efendi tekrar eve dönerek zevceleriyle hoş hatır edip meseleyi halletmişlerdir.
H.
Muhyiddin Tütüncü?nün kabir kitabesi hususunda şöyle bir hatıra
nakledilmektedir;
Muhyiddin
Tütüncü devamlı olarak yakınında olması hasebiyle Hulûsi Efendi`nin çok kimseye
kabir kitabesi yazdığını bildiğinden şaka mahiyetinde;
- Efendim,
Muhyiddin kendi kitabesini kendisi yazacak, der.
O
gün akşam Ya Şeyh rüya âleminde kabir kitabesinin yazıldığını görür. Sabah
uyandığında kitabenin ancak dört beyti hatırındadır, son iki beyti
hatırlayamaz. Durumu Hulûsi Efendi?ye arz ederek yardımcı olmasını arzu eder.
Hatta kitabeyi Hulûsi Efendi`nin işaretiyle yazıldığını anladığından mahcup bir
halde tamamlamasını istirham eder. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi de bu isteğe
binaen şu mısralarla kitabeyi tamamlar:
Gül-i
sâf-i hoş gülşen şerâbı içtim
Terk ettim dünyanın hâr u hasını
El
sevmiş sevmemiş ben koyup geçtim
Dehrin devletini ten kafesini
Rûh-ı
Muhyiddin`e Fâtiha kıl ihda
Allah dedi verdi son nefesini
Muhyiddin
Tütüncü, 25.12.1999 günü ikindi vaktinde Hakk?ın rahmetine kavuştu. Ertesi günü,
çok sevdiği ve dostluğuyla iftihar ettiği Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi`nin
oğlu ve manevî varisi, Hamidettin Efendi de ona son vazifesini yaptı. Hava
şartlarının çetin kış, çok sert ve yağışlı olmasına rağmen hatta bazı arkadaşların
bu şartlarda Darende?den Sivas?a yolculuğun çok tehlikeli veya mümkün
olamayacağını söylemelerine rağmen Hamidettin Efendi; ?Hacı Muhyiddin Efendi,
babamız Hulûsi Efendi Hazretleri ve bizleri çok severdi. Sadık ve vefalı bir
dost idi. Bu önemli günde ona vefa borcumuzu yerine getirmeliyiz? diyerek bir
grup arkadaşla Sivas?a gitmişlerdir.
26.12.1999
günü öğlen namazını müteakiben Sivas Ulu Camii musallasında cenaze namazını
Hamidettin Ateş Efendi kıldırmış, çok kalabalık bir topluluğun iştirakiyle,
dualarla toprağa verilmiştir. Sivas`ta vefat ettiği için, bu vefalı insana
kader de gülmüştü. Herkese nasip olmayacak bir ihsanla, ölümü her zaman vuslat
gören tasavvuf anlayışının bir müntesibi olan Muhyiddin Efendi; Pirimiz İsmail
Hakkı Toprak Hazretleri?nin kabri civarına, yani Sivas Ulu Camii Haziresi?ne
defnedilmiştir.
Hacı
Muhyiddin Tütüncü (Ya Şeyh) bir rüya görür. Rüyasında bir çadır kurulmuştur. Bu
çadıra kimse alınmamakta ve çadırın önünde İslâm askerleri nöbet
tutmaktadırlar. Kendisi ise uzaktan seyretmektedir. Çadırın içerisinde
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve ehl-i beytten simalar bulunmaktadır. Hulûsi
Efendi Hazretleri çadıra girdiğinde Peygamber Efendimiz?le (s.a.v.) görüşüp mübarek
ellerinden öper. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hazret-i Hüseyin Efendimiz?i
işaret ederek ?Hulûsi geç ecdadının yanına otur.? der. Bu rüyayı gören Ya Şeyh
o gece uyuyamaz ve sabah namazından önce Somuncu Baba Camii?ne gittiğinde Hulûsi
Efendi Hazretleri mihrapta oturmaktadır. Rüyasını anlatır? Gözyaşlarına
boğulurlar?
Bir
arkadaş anlatıyor; ?Hulûsi Efendi Hazretleri?yle birlikte şimdiki Kudret
Havuzu?nun yanında olan Ya Şeyh?in bahçesine sahraya çıkmıştık. Mangal ve
semaver yaktık. O arada ırmağın kenarından havuza giden insanlar vardı. Hulûsi
Efendi Hazretleri, ?Şu adamı buraya sesleyin.? diye emir buyurdular. Sesledik.
O adam geldi, sarhoştu. Efendi Hazretleri o zatın halını hatırını sordu,
ikramlar edildi ve o adam gitti. Efendi Hazretleri, o kişinin okul arkadaşı
olduğunu söylediler. Ya Şeyh sohbet esnasında ?Efendim ne olacak halimiz!? gibi
sözler söyledi. Bunun üzerine Efendi Hazretleri; ?Cenab-ı Hak inşallah fırsat
verir ise, değil sizleri, bu arkadaşı bile önüme katmadan cennete girmem.?
buyurdular.?
Hulûsi
Efendi Hazretleri bir sohbetlerinde, ?Biz dostlarımızı, ihvanımızı yalnız
bırakmayız, onları almadan cennete girmeyiz. Nasıl ki bir binada her türlü taşa
ihtiyaç vardır, temelden tutun da tepeye kadar kullanılır. Ama taşın işlenmesi
için iyi bir ustaya ihtiyaç vardır. Bunun için ihvan da kendisini pirine teslim
etmeli ki ona güzel bir şekil verilebilsin, en uygun yerde değerlendirilsin.?
diye buyururlar.