Cemil Gülseren


Uzlukta buluşmak


Yalnızlıktan kederlenenleri çok duyarız. Garipsemeyin ama yalnızlıkla mutlu olanlar da vardır. Mutsuz olanların sıkıntısı aslında yalnızlık değil ilgisizliktir. Kötüler er geç bir gün ?ıssız? kalacaklardır. Asabiliğin arttığı çevrelerde ?uzlukta buluşmak? ne zor oysa. Uzluk yani yumuşaklık yani ihtiyat. Son zamanlarda kelimelerin anlamı üzerinden polemik yapmak moda oldu. (Biz de ihtiyaten ?uzluk? kelimesinin anlamlarını sıralayalım: 1. İşinin eri olma durumu, ustalık, maharet. 2. Hilim, yumuşaklık, ihtiyat. 3. Uyuşma, barışma, sulh.) Kılıçlar keskin, diller sivri; ne letafet var, ne zerafet. Kabalık tavan yapmış; kabadayılık dersen ayaklar altında. Onun bile adabı vardı. O dahi yok.

            Yoklar bu kadarla kalsa iyi. Kültürümüzde inanılmaz bir ?saygı geleneği? vardı: aile büyüklerine, anaya, babaya, hocaya, konuya komşuya? Ne oldu? Saygıyı gerilik saydık. Hangi çağda yaşıyoruz??la sorguladık. ?Teknoloji çağındayız.? Çıkışlarıyla saygıyı itibarsızlaştırdık. En muhafazakâr, en mütedeyyin ailelerde bile o saygı mumla aranır oldu. Tv dizileri bilhassa bunu yok etmede oldukça etkin. Her şey özgürlük adına yapılmaz mı? Sudan sebeplerle artan şiddet, cinnet ve cinayetler. Azalan sevgi, biten saygı. Kalmayan anlayış, tükenen hoşgörü. Sabır az, tahammül az. Seyredilen diziler hep aldatma, dolandırma, çalma, çırpma, kandırma, ihanet, kuyu kazma yolları, yöntemleri ile dolu dolu. 

            Görülen fotoğrafın altına şöyle de yazılsa uygundur: ?Yaza çıkarttık danayı; beğenmez oldu anayı.? Sizi beğenmeseler de artık gereksiz, önemsiz biri iseniz gene de işe yararsınız. Bu defa sizi çay daşı yaparlar. Bir köşe taşı olup başköşeye oturtulmak var bir de derede karşıya geçmek için üzerine basılan çay daşı. Olsun bence evde altın kafeste beslenen bülbül olmaktansa doğada bir başına yaban kuşu olup özgürce uçmak yeğdir. Ancak unutmayalım: ?Sular yükselince balıklar karıncaları yer; çekilince de karıncalar balıkları. Kimse bugününe aldanmasın. Çünkü kimin kimi yiyeceğine su karar verir.? (Çin Atasözü) Siz siz olun oynayan daşa basmayın.

            Memlekete Bahar Gele Hoş Gele

            İşte bahar geldi;

Bulandı Balaban Çayı  /  Ulupınardan öyle kabarı kabarı  /

 Taşmanın zamanıdır  /

 Kaçağın köprüsünden; Sarçiçek Yaylasından  /

  At binip geçmenin hayali geldi. ( C. Gülseren)

            Su ağaca yürürse büyür, büyür sonra çiçek olur, meyve verir. En sonra mı odun olur. Odun suyu kaynatır; aş olur. Su ateşe aracısız ulaşırsa ateş söner; önce köz olur sonra da ocak körelir kül olur. Od ile su barışırsa olmayacak iş olur. Barış olur.  Od suyu kaynatır, su ateşi söndürür. Suyu bir kaba korsan, ateş suyu kaynatır. Aradaki kabı kaldırırsan o su ateşi söndürür. Bizim hiddetimiz, öfkemiz de bir ateş değil mi sanki?... Bizim uzlukta uzlaşmamız, uzlukta buluşmamız şart. Ülke bizim, vatan bizim, yurt bizim. Onun için kapıları sonuna kadar kapatmayalım. Çarelerin tükenmişliğidir kapıların kapanması. Üstünüze kapı kapanmaya görsün. Çekilen hüzündür, yaşanılan yalnızlıktır. Hep duyarız; perdeler kapanır, sandıklar kapanır, kepenkler kapanır. Bunlar olağan olmanın ötesinde sıradan örneklerdir. En zoru bence insanın içine kapanmasıdır. İletişime kapalıyım derken dış dünyaya küskünlüğünü bile söylemekten acizdir. Öyle veya böyle bu kapalılıklar belki gün gelir açılır açılmasına da açılamayacak bir gerçek var ki;  ?Hanım Hak sizi saklasın.? diyemeyeceğim ancak ?Allah geçinden versin.? diyebiliyoruz. O da gözlerin kapanması. Uyursun, uyanırsın. Bir de uyursun ama uyanamazsın. Ya ölürsün ya da ölüsün işte. Hesap kapanır. (Şayet hayırlı evlat, hayırlı eser bıraktınsa hariç tabii.)

?Defteri dürülesice? diye bir ilenç (bed-dua) vardır. Ölsün demenin dolaylısıdır. Zata mahsus defter ki hesap defteridir. Dürüp katlamak ne demek; yazılacak bir eylem, bir amel yok. Kapalı işte. Defter sizin ama yazan siz değil. Şu anda defteriniz açık mı? Siz ona bakın. Sen işine bak, içine bak, önüne bak. Baharı barışla karşılamak, seçimlerde de barışla yarışmak milletimize ne çok yaraşır, ne çok yakışır değil mi?