Okulların,
tatile girmesiyle, öğrencilerimiz geçicide olsa bir nefes alacak. Öğretmenlerimiz,
öğrencilerine döne döne, kısa süren bu dinlenmenin rehavetine kapılmamalarını
anlattı. 15 günlük çalışma ve dinlenme programının planlamasını dahi ihmal
etmediler. Tatilin, yan gelip yatmak olmadığını, koşmaktan yorulduklarında,
yürümelerini, yürümekten yorulduklarında oturmalarını, kesinlikle programlarına devam etmelerini
ısrarla vurguladılar. Bugünün işini yarına ertelemenin, nasıl bir dram
oluşturduğunu tarihten örneklerle anlattılar. Başarılı olmanın yolunun, zamanı
iyi değerlendirmekten geçtiği hatırlattılar.
Dehanın, toplumda önde olmanın,
yüzde doksanın çalışmaktan ve alın terinden geçtiğini biliriz. Millet olarak,
herhalde hoyratça kullandığımız, değerlerin başında zaman gelmektedir. ?Zaman,
bendedir, mekân, bana emanettir.? diyen mütefekkirimizin, gençlere yüklediği
hedef ve sorumluluğu unutmayalım.
Planlama eksikliğimiz, hedefe adım
adım yaklaşmaktan aldığımız heyecanı da kaybettirdi. Bir dakikanın değerini,
kaza yapana, bir haftanın kıymetini dergi yöneticine, bir ayın kıymetini erken
doğum yapan anneye, bir günün kıymetini gazete yayıncısına, bir salisenin kıymetini,
gümüş madalya alan sporcuya sorun, derler. Biliriz ki ikinci olan yarışmacıyı
kimse konuşmaz. İslâm âlimi İbn-i Sina, Avrupalının bir dönem ellerinden
düşürmedikleri ?El-Kanun-Fi? Tıp? adlı eserini, sabah namazından sonra her gün
düzenli olarak yazdığı bir vakitte kaleme almıştır.
?Yarın, öğleden sonra buluşalım.?, şablonu
galiba sadece bizlere mahsustur. Hangi öğleden sonra,12.30?mu, 13.30 hepsi
öğleden sonrayı kapsar. Zaman israfı, başarının ve alın terinin önündeki en
büyük handikaplar değil mi? Her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlayıp,
düşündüğümüz vakit, başarı ve mutluluk, elimizin altında kıymetli bir hazine
kutusuna dönüşecektir.
Trenlerin, hareket saatleri ve adları,
beni hep bu alanda düşünmeye gark etmiştir. 16.31 şark ekspresi, 17.44 güney ekspresi
gibi? Adları, müktesebatının ve hedefe ulaşmanın ince kıvrımlarında işaretli
değil mi? Bu dakiklik, zamanı, ilmek ilmek örerek, ruhumuza ve gönlümüze, rol model olarak
sunmak değil mi?
İki işçi, ormanda kıyasıya odun
yapmaya başlamışlar. Biri arada dinleniyor, yemeğini yiyor, soluklanıyor,
tekrar işine koyuluyor. Diğeri ise ne mümkün, bir dakika boş dursun, ne yemeğe
vakti var, ne soluk almaya. Akşam olduklarında yapılan işi şöyle bir gözden
geçirmişler. Bakmışlar ki dinlenen, soluklan adam, diğerinin iki katı odun
toplamamış mı? Nasıl oldu diye sormuşlar, ben yemek molası verdiğimde baltamı
biledim, onun üç kerede kestiği ağacı, ben bir hamlede hallettim, demiş.
Mesaiye bağlı bir idareci büyüğümü,
yemeğe davet ettiğimde,12 ile 12.30 arası bekliyorum, demiştim. Ne demek, 12.00
ile 12.30 arası, ya 12.00 olsun, ya da 12.30 olsun, diye uyardı. Aradaki yarım
saatlik farkın, nelere kadir olduğunu hepimiz biliyoruz. Beklediğimiz
misafirimize, sizi yarın akşama bekliyoruz, deriz. Bu rutin davet şeklimiz.
Dostluğumuz böyle şekillenmiş, eğer ki sizi yarın akşam 19.30 da bekliyorum
derseniz bu oracıkta, hakaretamiz bir hava estirir. Çünkü böyle değer verilmiş,
böyle davet almış, böyle kabul görmüşüz dostluklarımız, yıllar yılı. Akşamın bidayetinden, gece yarılarına kadar
sürecek bir muhabbet agorasında, siz modern çağın dayatması içinde kaybolan
insanı, bir zaman dilimine hapsediyorsunuz. İşte bütün mesele bu inceliği
ayırmak, değersizlik değil, daha başka değerleri ortaya çıkarmak için tek
sermayemiz zamanı hoyratça kullanmamış oluyoruz. İhmallerin, muhabbet eksikliğine ve dostluğa ince bir
ihanet ağı ördüğünü bilsek, belki de dakik olmayı hayatımıza ilk kural
yapardık.
Her
şeyi, ilahi bir emanet gibi gören, tasavvuf büyüklerimize, bundan dolayı, (Ebu?l-vakt)
vaktin babası derler. İşini hep öteleyen, plansız, programsız kitleye Tasavvuf
Büyüklerimizden Gönül İnsanı Muhammet Parisa Hazretleri, ?Gafil halk hep şöyle
der, yarın olsun da şunu yapayım, unutmayın ki der, bugün, dünün yarını değil miydi?
Bugün ne yaptın ki, yarın olunca onu yapacaksın.? diye zaman yönetiminin ana
ilkelerini sunmuş oluyor.
Koşuşturan, hızlı yaşayan, yavaşlamayan,
durmayan modern insan, bugün en çok zaman yönetimini kaybetti. Dün, yaşandığı
için sadece ibret ve temaşa sahnesi, yarın meçhul bir dehliz, kala kala
elimizde şu anda yaşadığımız zaman dilimi var. İyi yönettiğimiz oranda, başarı
bizim için kaçınılmaz olur. Mutluluk, her zaman başarıyla, aynı rotada yol
alır, aynı limanda demirler.
Hazreti Ali Efendimiz, Fatıma annemize şöyle
sesleniyor ?Ey Fatıma, yemek yaptığın vakit sulu ve hafif yemekler yap ki,
fazla çiğneme derdi olmasın. Çünkü sulu yemek, çabuk yenir, kuru yemeği ise,
çok çiğnemek gerekir. İkisi arasında, elli defa tesbih ve zikir farkı vardır.? Geniş
geniş, ulu orta yemek yiyerek, zamanı
tüketenler, ömür sermesinden, nasıl bir iflas kapısı araladıklarını
unutmasınlar.
Hulusi Efendi Hazretleri, Dîvân-ı Şerif?inde:
Elinde var iken fırsatı ganimet bil,
Heba olmadan
ömür, tariki-i Mustafa?yı tut şeklindeki
uyarısı ile zamanı, başarıyla taçlandırmamızı salık verir.