Ömer HİDAYET


Gençlerin başarı yolu


Okulların, tatile girmesiyle, öğrencilerimiz geçicide olsa bir nefes alacak. Öğretmenlerimiz, öğrencilerine döne döne, kısa süren bu dinlenmenin rehavetine kapılmamalarını anlattı. 15 günlük çalışma ve dinlenme programının planlamasını dahi ihmal etmediler. Tatilin, yan gelip yatmak olmadığını, koşmaktan yorulduklarında, yürümelerini, yürümekten yorulduklarında oturmalarını,   kesinlikle programlarına devam etmelerini ısrarla vurguladılar. Bugünün işini yarına ertelemenin, nasıl bir dram oluşturduğunu tarihten örneklerle anlattılar. Başarılı olmanın yolunun, zamanı iyi değerlendirmekten geçtiği hatırlattılar.

           Dehanın, toplumda önde olmanın, yüzde doksanın çalışmaktan ve alın terinden geçtiğini biliriz. Millet olarak, herhalde hoyratça kullandığımız, değerlerin başında zaman gelmektedir. ?Zaman, bendedir, mekân, bana emanettir.? diyen mütefekkirimizin, gençlere yüklediği hedef ve sorumluluğu unutmayalım.

         Planlama eksikliğimiz, hedefe adım adım yaklaşmaktan aldığımız heyecanı da kaybettirdi. Bir dakikanın değerini, kaza yapana, bir haftanın kıymetini dergi yöneticine, bir ayın kıymetini erken doğum yapan anneye, bir günün kıymetini gazete yayıncısına, bir salisenin kıymetini, gümüş madalya alan sporcuya sorun, derler. Biliriz ki ikinci olan yarışmacıyı kimse konuşmaz. İslâm âlimi İbn-i Sina, Avrupalının bir dönem ellerinden düşürmedikleri ?El-Kanun-Fi? Tıp? adlı eserini, sabah namazından sonra her gün düzenli olarak yazdığı bir vakitte kaleme almıştır.

         ?Yarın, öğleden sonra buluşalım.?, şablonu galiba sadece bizlere mahsustur. Hangi öğleden sonra,12.30?mu, 13.30 hepsi öğleden sonrayı kapsar. Zaman israfı, başarının ve alın terinin önündeki en büyük handikaplar değil mi? Her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlayıp, düşündüğümüz vakit, başarı ve mutluluk, elimizin altında kıymetli bir hazine kutusuna dönüşecektir.

         Trenlerin, hareket saatleri ve adları, beni hep bu alanda düşünmeye gark etmiştir. 16.31 şark ekspresi, 17.44 güney ekspresi gibi? Adları, müktesebatının ve hedefe ulaşmanın ince kıvrımlarında işaretli değil mi? Bu dakiklik, zamanı, ilmek ilmek örerek,  ruhumuza ve gönlümüze, rol model olarak sunmak değil mi?

         İki işçi, ormanda kıyasıya odun yapmaya başlamışlar. Biri arada dinleniyor, yemeğini yiyor, soluklanıyor, tekrar işine koyuluyor. Diğeri ise ne mümkün, bir dakika boş dursun, ne yemeğe vakti var, ne soluk almaya. Akşam olduklarında yapılan işi şöyle bir gözden geçirmişler. Bakmışlar ki dinlenen, soluklan adam, diğerinin iki katı odun toplamamış mı? Nasıl oldu diye sormuşlar, ben yemek molası verdiğimde baltamı biledim, onun üç kerede kestiği ağacı, ben bir hamlede hallettim, demiş.

          Mesaiye bağlı bir idareci büyüğümü, yemeğe davet ettiğimde,12 ile 12.30 arası bekliyorum, demiştim. Ne demek, 12.00 ile 12.30 arası, ya 12.00 olsun, ya da 12.30 olsun, diye uyardı. Aradaki yarım saatlik farkın, nelere kadir olduğunu hepimiz biliyoruz. Beklediğimiz misafirimize, sizi yarın akşama bekliyoruz, deriz. Bu rutin davet şeklimiz. Dostluğumuz böyle şekillenmiş, eğer ki sizi yarın akşam 19.30 da bekliyorum derseniz bu oracıkta, hakaretamiz bir hava estirir. Çünkü böyle değer verilmiş, böyle davet almış, böyle kabul görmüşüz dostluklarımız, yıllar yılı.  Akşamın bidayetinden, gece yarılarına kadar sürecek bir muhabbet agorasında, siz modern çağın dayatması içinde kaybolan insanı, bir zaman dilimine hapsediyorsunuz. İşte bütün mesele bu inceliği ayırmak, değersizlik değil, daha başka değerleri ortaya çıkarmak için tek sermayemiz zamanı hoyratça kullanmamış oluyoruz. İhmallerin,  muhabbet eksikliğine ve dostluğa ince bir ihanet ağı ördüğünü bilsek, belki de dakik olmayı hayatımıza ilk kural yapardık.

             Her şeyi, ilahi bir emanet gibi gören, tasavvuf büyüklerimize, bundan dolayı, (Ebu?l-vakt) vaktin babası derler. İşini hep öteleyen, plansız, programsız kitleye Tasavvuf Büyüklerimizden Gönül İnsanı Muhammet Parisa Hazretleri, ?Gafil halk hep şöyle der, yarın olsun da şunu yapayım, unutmayın ki der, bugün, dünün yarını değil miydi? Bugün ne yaptın ki, yarın olunca onu yapacaksın.? diye zaman yönetiminin ana ilkelerini sunmuş oluyor.

          Koşuşturan, hızlı yaşayan, yavaşlamayan, durmayan modern insan, bugün en çok zaman yönetimini kaybetti. Dün, yaşandığı için sadece ibret ve temaşa sahnesi, yarın meçhul bir dehliz, kala kala elimizde şu anda yaşadığımız zaman dilimi var. İyi yönettiğimiz oranda, başarı bizim için kaçınılmaz olur. Mutluluk, her zaman başarıyla, aynı rotada yol alır, aynı limanda demirler.

          Hazreti Ali Efendimiz, Fatıma annemize şöyle sesleniyor ?Ey Fatıma, yemek yaptığın vakit sulu ve hafif yemekler yap ki, fazla çiğneme derdi olmasın. Çünkü sulu yemek, çabuk yenir, kuru yemeği ise, çok çiğnemek gerekir. İkisi arasında, elli defa tesbih ve zikir farkı vardır.? Geniş geniş,  ulu orta yemek yiyerek, zamanı tüketenler, ömür sermesinden, nasıl bir iflas kapısı araladıklarını unutmasınlar.

 

            Hulusi Efendi Hazretleri, Dîvân-ı Şerif?inde:

 Elinde var iken fırsatı ganimet bil,

 Heba olmadan ömür, tariki-i Mustafa?yı tut şeklindeki uyarısı ile zamanı, başarıyla taçlandırmamızı salık verir.