Cemil Gülseren


Neden Sonra?...


Her yeni yılın başında hep yeni, umutlu ve güzel dilekler dilenir. Geçen yıl geçmiştir. Gelene bakacağız. Giden yıl, algılarla yanılgıların çekiştiği bir yıldı. Herkese göre değişir desek çok beylik bir çıkış olur. Herkes ben haklıyım diyecek elbette. Hikâye bu ya: Yüce Allah, Hz. Musa (a.s.)?a demiştir ki: ?İblis?ten de bir şey öğren!?  Hz. Musa (a.s.) İblis?i görünce ondan da bir gizli nişane öğrenmek ister. İblis dedi ki: ?Daima ben, ben deme de benim gibi olma. Sende bir kıl ucu kadar bir varlık, benlik olursa; sende kulluk yoktur.? İbret niyetiyle naklettik. Men özüm bu gelen yılda benliksiz, kibirsiz, gurursuz, mağrur olmayan; söylediğini yapan, inandığını yaşayan dostlar arıyorum.

Yeni yıldan ne mi bekliyoruz? Gelen gideni aratmasın da? Temennim bu yönde... Gelen hep umuttur, beklentidir, gelen hep yenidir, gelecektir. Gelen yıl, açılmadık kapıdır, yazılmadık defterdir, söylenmedik sözdür, kıyılmadık nikâhtır, doğmamış çocuktur, girilmedik iştir. Hayal midir, düş müdür? Giden mi? O gitmiştir. Konuşun konuşabildiğiniz kadar arkasından. Defteri dürülmüştür. Gözden düşmüştür. Geride kalmıştır. Mazidir işte. Dedikodusu olur, eleştirisi olur, atar tutarsınız. ?Keşke?ler ile ah vah etseniz de beyhudedir.  Gideni beli bükülmüş bastonlu dedelere benzetir karikatüristler. Elbette yeni yılda ülkemiz huzur bulsun, ekonomimiz zarar görmesin, millet ferahlasın, barış içinde olsun. 1 Ocak 2015 Perşembe gününe rastlar. Demeler güzel, dilekler iyi lakin bir de derler ya; ?Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur.? 31 Aralık 2014 Çarşamba günü idi. Altı üstü bir yaprak daha kopar takvimden diyeceğiz ve de yeni bir takvim asacağız. Biz aynı olduktan sonra kaç yeni takvim assak ne yazar ki? Âşık Ömer ne der bakın: ?Şu karşıdan gelen dilber  /  Gelir amma neden sonra  /  Bir selama kail oldum  /  Verir amma neden sonra? Aradım buldum izini  /  Buldum amma neden sonra.? (kail olmak: razı olmak, boyun eğmek). Biz de huzuru, barışı, birliği, dirliği bulacağız bulmasına da neden sonra?...

Biz yazılmayan, yazılamayan yahut da yazılıp da yayınlanamayan nice roman, şiir, hikâye ve denemelerin sahiplerini belki de hiç tanımadık. Belki de yazılanların, yayınlananların kalitesinden bile üstündüler. Bize sunulanları aldık, okuduk. Ben o meçhulde olanları arıyorum. Bulduklarım mı?... ?Çok çiğ çağ bu çağ? dedirten şişirme, doldurma, önerme, dayatma. Reklam kokmayan, paraya, ranta bulaşmayan; küpü, keseyi, kasayı gözetmeyen, özgün, ihlaslı, samimi eserler arıyorum.

Dalkavuklukla samimiyet döktürülmez. Papazın inancıyla Müslümana yanaşanları, Müslümana yazanları ayırt etmek de öyle kolay değil. Edepsizliğini edebiyatla örtmeye kalkanlara ne kadar güvenirsiniz? Yaşamadığı hayatı size öneren ne kadar inandırıcı olur ki? Şeyhülislam Yahya Efendi: ?Ne i?tibar bu evzâ?a merd olan Yahyâ / Ne zillete nazar eyler ne i?tibara bakar.? der. (Evzâ?a: haller, tavırlar, duruşlar.  Zillet: alçaklık, aşağılık.) Anlamaya gayret edin artık. Osmanlıca rağbette.

Eski köyler ?mahalle? oldu. Eski mahalleler mi? Onlar da ?site?lere sığdırıldı. Yok hayır üst üste istiflendi. Enine bile değil dikine sıkıştık. Ben o romanlarda kalan mahalleyi arıyorum. Ben o eski çarşıları arıyorum. Ruhsuz, duygusuz, her yeri pırıl pırıl, ışıl ışıl AVM?lerde kendimi rahat hissetmiyorum. Bu şehirliler tuhaf. Her şeyin organiğini bulma hayalini kurar, köyü düşlerler. Yüze gelip söylemeseler de bilinçaltları hep köyü özlemektedir. Hanımlar muhaliftir, çocuklar soğuktur, gençler uzaktır. Köyler ise ıraktır, köyler yalnızdır. Hele kışları köyler iyice çıplaktır. Bu hali özleyenlerin gözleri aydın olsun. Köyler boşalmıştır. Köydekiler şehirleri isteri şehirdekiler köyleri özler. Ben de düşümden uyanacağım yeri, işte o yeri ARIYORUM. Hani denir ya; Gören doymuş usanmış; Görmeyen iyi bir şey sanmış.

Sözün özü 2014, 2015?e ne dese beğenirsiniz?: ?Gafil olma, benden sonra sen de öleceksin.? Kudadgu Bilig yorumuyla 2015 de altta kalır mı?: ?Birbirimizi özlersek ben geleyim.? Ne güzel demiş: ?Birbirimizi özlersek ben geleyim.? Sevgiyle kalın efendim.