M. Nazmi Değirmenci


Öğretmene benzer biri


Gecen yıllarda, Öğretmenler Günü dolayısıyla köşemde bir öğretmen şiirimi yayınlamış, bir okuyucumdan ağır bir eleştiri almıştım. Şiir köşesi mi diye başlamıştı eleştirisine, ama ben öğretmendim öğretmeni anlatıyordum. Anlattığım dünyanın en önemli mesleği, en ince işiydi. Bir sabah bilgisayarın başında kısa bir zaman aralığında yazılacak, anlatılacak kadar kolay gelmiyordu bana öğretmenlik. Onu yaşayarak anlatmak, özlemle tanımlamak önemliydi, yakışan da buydu. Amacım öğretmeni anlatmaksa, içimden geldiği gibi anlatmalıydım. Anlatmanın türlü yolları vardır, bu tercihi kullanmak yöntemi belirlemek yazana ait olmalıdır, mesajı en güzel nasıl veriyorsan öyle konuşup öyle yazmalısın,

Ahmet Hamdi Akseki?nin bir yazısını okumuştum; çocuk asrımızın keşfidir diyordu. Ama kimin keşfettiğini belirtmemişti. Çocuk büyüğün küçüğüydü, alıştırılması, yetiştirilmesi, öğretilmesi gereken yetersizliği olandı. Çocuklar aynı ebatta hazırlanmış, ambalajı açılmamış paketler gibi görülüyordu. Paketin içi önemli değildi. Paketin içiyle alakalı bir merakımız da olmadı, çünkü hepsinin adı çocuktu. İşte o paketlerin içerisinde farklı, farklı hediyelerin olduğunu, eşsiz mücevheratların saklı tutulduğunu topluma anlatan öğretmedi. Dolayısıyla yenidünyamızı,  yani çocuklarımızı keşfedenler, bize yol açanlar öğretmenlerdi, onları bir öğretmen gözüyle anlatmalıydım. 

Darende?de yaşanmış, hikâyeleştirilerek basılmış, Eğitimci Yazar Mehmet Ali Cengiz?in ?Öğretmene Benzer Biri? kitabındaki öğretmen imajını tez elden toplumun tekrar kazanması gerekmektedir. Sonbaharda yeni atanmış bir öğretmen gelir Darende?ye. Köyüne gitmeden bir esnafa uğrar, ihtiyaçlarını alır. Maaş almadığı için ödeme yapamaz, sonra öderim der. O yıl şiddetli bir kış gelir, dere tepe kar olur, şehre yani Darende?ye üç ay gelemez öğretmen. Yollar açılır öğretmen gelir, esnafın yanına, ödeme yapacaktır. Borç defteri açılır, sayfalar çevrilir ama öğretmenin adına yazılı bir kayıt yok, tekrar tekrar bakılır yok. Bir köşeye yazılmış bir not bulunur, öğretmene benzer biri yazılıdır. Hesap o köy öğretmenine aittir, esnaf öğretmene benzettiği müşterisine adını bile sormamıştır. Onun öğretmene benzemesi yeterlidir, çünkü öğretmen doğruluğu sembolize eder, doğruyu öğretendir o. En kıymetli varlığımızı emanet ettiğimiz güvenilen, emanetçidir. İsmi adalettir, barıştır sevgidir. İşte bugün eğitimcinin topluma serzenişi budur. Sevgisiz uzatılan elde muhabbet olmaz. Sevgisiz yazan kalemden, sevgisiz yazılan kitaptan hayır gelmez. Toplumu oluşturan ailenin öğretmen değerlendirmesi çok önemlidir, önce öğrenciye sonra öğrenmeye yansır.

Bu gün öğretmenlerimizin farklı serzenişleri vardır, bunlar güven, ilgisizlik, fark edilmemektir. Oysa zaman zaman manşetlerde öne çıkarılan ekonomik kazanım ve yaşam şartlarının zorluğu gibi sorunlar bu mesleği severek yapan öğretmeler için öncelik olmamıştır. Onlar öğretme sevdasına düşmüş âşıklar gibidirler, güvenilmek takdir edilmek saygın olmak isterler. Güven, karşıdaki insana sorumluluk yükler, motive eder. Vazgeçilmez bir gerçek vardır ki, eğitimde tökezleyen, yıkılan, imajı zedelenen öğretmen değil, toplumun ta kendisidir. Öğretmenin yaşam standardı, toplumun refah düzeyini gösterir.

Bir söyleşi yaptığım köy öğretmenin tespitleri bence çok önemliydi. Kendini şöyle anlatıyordu: ?Biz devlet memuruyduk ve köyde devleti temsil ediyorduk, yasama, yürütme ve yargının kazanımlarını, esaslarını vatandaşın yetki salahiyetlerini, uygulama metotlarını öğretiyorduk. Temsiliyetteki sorumluluğumuz büyüktü, bunun bilincineydik. Hareketlerimiz hep kontrollüydü, eğitmendik, öğretmendik, örnek olmak zorundaydık, halk bizi böyle gördü böyle kabullendi. Bir saygınlığımız var.? diyordu.  Bu gün öğretende, öğrenende aynı, değişen bir şey yok. Değişen bizim bakışımız ve kendimize olan saygımız.

Geçte olsa öğretmenim Şükran Uludağ?ın Öğretmenler Günü?nü kutluyor, ellerinden öpüyorum, Darende Mehmet İzzet Paşa İlkokulu?ndaki güzel günlerin anısına?   

Yine ben geldim öğretmenim.

Yine ben geldim öğretmenim.

Yanına usulca sokulmaya

Kolunun altında olmaya

Elini öpmeye, sarılmaya

Yine ben geldim öğretmenim.

Okula ilk geldiğim gün gibiyim

Yok, yanımda ne annem ne bibim

Ufak tefek, ürkek ve masumum

Titrek sönecek bir mumum

Yine al yanına, yanı başına

Ortak et parlayan ilim aşına 

Karanlık olmasın dünyam

Ümitsiz kalmasın hülyam

Bitmesin umuda sevdam

Yine ben geldim öğretmenim.

 

Belki buluşuruz, bir umut

Öğretmenim lütfen elimi tut

 Sözden daha özge bakışını

Onurlu vakarlı dik duruşunu

O Sıcacık candan gülüşünü

Özleyerek geldim öğretmenim

Yine ben geldim öğretmenim

İsteğim hayal, yaptığım çocuksu

Olmayacak biliyorum ama

Sınıfımda oturdum sırama

Gelmeyeceğini bile bile

Büyümüş benliğimi sile sile

Kapattım gözlerimi

Yaşadım özlemimi

Hüseyin Mehmet Naşit

Hasan Zeynep, gül, Reşit

Sonra yine, geç geldi Durdu

Size ne yalanlar uydurdu.

Yine uyumamış uyuklamalı

Hoş görünüzden ders alınmalı

Anne yok ölmüş, baca tütmez

O yokluğunu, kimseye demez

Hep dalgındır uzakta gözleri

Ürkek, korkak, masumdur sözleri

Kara günlerde, sıcacık bir kucak

Kaderiyse bu onun, zor bulacak

Başını okşayacak bir el sizsiniz

Anne olmasanız da eşdeğersiniz

O kararmış kalbi siz anladınız

Sevgi pınarıyla yanınıza aldınız.

Büyüttünüz çölde bir güzel gül

Açılmış goncası yanında bülbül

Yine ben geldim öğretmenim.

Sevgiden mi korkudan mı bilemem

O duygunun tadını elde bulamam

Ne arıyor ne buluyorum sizde

Benliğimiz hep yanınızda

Yine ben geldim öğretmenim.    

    Mehmet Nazmi DEĞİRMENCİ