Ömer HİDAYET


Maddeden manaya hicret


İçinde bulunduğumuz günler, yeni bir yılın başlangıcı ve müjdesini veriyor. Hicret, gönüllerde kurduğu otağı ile zamanın akıp giden faniliğine unutulmaz setler çekmektedir. Mekke?de buhranlı günler, hicretin ana arterlerini hazırlarken, bedenlerde Medine/site şehrine doğru sonsuz bir yolculuğun tatlı telaşı vardı. Peygamber Efendimize, İlahi emir vaki olduğunda, yanında yar-ı gar (mağara arkadaşı) Ebu Bekir-i Sıddik Efendimiz ile kutlu yolculuk başlayacaktı. Daralan gönüller, bu yolculukta inşirah bulacaktı. Dünyanın efendisi, gönüller sultanı Habib-i Kibriya Efendimiz, ayrılırken, geriye dönüp bakacak ve ?Ey Mekke, kokun, tenimde, sevgin gönlümde hep yaşayacak.? diyerek yıllar sonra geri dönüşün, sılanın vuslata dönüşeceği kutlu fethin müjdesini verecekti.

Hicret bir anlamda, maddeden manaya kavuşmanın soylu bir yürüyüşüdür. Zaman daraldığında, mekân size ev sahipliği yapmaktan kaçındığında, yeni dostluklara yürümenin diğer adı olmaktadır hicret. Özümüze dönmenin, dünya hayatının aldatıcı yüzünün kalın ve kahredici çizgilerini görüp, hakiki dostla buluşma şölenidir. Hicret, insanlığın, günah kiri ile lekelendiği bir ortamda, mağfiret ve rahmet ülkesine kucak açmaktır.   Yoklukla, kıt kanat geçinilen bir ortamda, gönüllerde Ensar kardeşliğinin bereketini ve erdemini tüm çağlara haykırmaktır hicret.

Hicret, paylaşmanın ve dostluğun hasbi yollarına inci mercan döşemektir. Kapınız çalındığında, sağa sola bakmadan içeri buyur etmektir darda kalan insanlığı. Işığınızı kapatıp, kaşığınızı boş getirip götürmektir hicret. Mideniz açlıktan kıvransa da, ruhunuzun ahlak-ı Muhammediye sofrasında nasibince doymasıdır hicret.

Bugünlerde Her Yer Kerbela, Her Gönül Hz. Hüseyin Efendimizdir

Hicret bize, aynı zamanda içinde taşıdığı matem/yasın piri olan Hz. Hüseyin Efendimizin şahadetini de hatırlatır. Peygamber Efendimizin pek sevgili ve pak torunlarından Hz. Hüseyin Efendimizin Kerbela?da şahadet şerbetini içtiği günün sene-i devresini yaşıyoruz. Yüreğimiz, bu matem ateşi ile yanmaktadır. İçimizde tarifi imkânsız bir sızı, bizi alıp Kerbela diyarına konuk etmektedir. Hunharca ve haince kurulan bu tuzaklar, bize dünya semasının nelere şahitlik ettiğini yeniden hatırlatmaktadır. Ehli beyti yâd etmek, acıları mısraların naif ellerinde bayraklaştırmak, tüm dua ve minnet duygularımızı Allah?ın Arslanı, meydan-ı cihan Hz. Ali Efendimize iletmektir. Mahcubiyetimiz, masumiyet perdesi ile şereflensin Kerbela?da. Hüznümüz, bir bulut sadeliğinde semanın doruklarında bayraklaşarak, insanlığa bir daha böyle bir matem yaşanmaması için diyetin insanlık adına ödendiğini haykırsın.

 Hz. Hüseyin Efendimiz, Kerbela?da yaptığı konuşma ile belagatin zirvesini, insanlığa da sonsuz merhamet ve ibret levhalarını sunar. Dahhak bin Abdullahü?l Mışraki der ki: ?Vallahi ben ne ondan önce ne de ondan sonra hiçbir konuşmacıdan, O?ndan dinlediğim sözler kadar belagatlı sözler dinlememişimdir.?  Hz. Hüseyin Efendimiz sözüne şöyle başlar: ?Şimdi benim mezhebimi bir araştırınız. Bakınız ben kimim? Sonra vicdanınıza dönünüz de onun kırgınlığını giderip kendinizden hoşnut etmeyi düşününüz. Ben Peygamberimiz (s.a.v.)?in kızının oğlu değil miyim? Şehitler seyyidi Hamza, benim babamın amcası değil midir? Çift kanatlı şehit Cafer, benim amcam değil midir? Rasûlullah (s.a.v.) benim ve kardeşim hakkındaki, ?Bunlar cennetlik gençlerin iki seyididir.? hadisi size erişmedi mi?? (1) Hz. Hüseyin Efendimizin hitabeti bu derinlikte ve duygu dolu ifadelerle devam eder.

Hulûsi Efendi Hazretleri de Dîvân-ı Şerif?inde ehli beytle ilgili birçok mısralar kaleme almıştır. Onlara salatü selam etmenin, onları sevip saymanın inceliklerini ve güzelliklerini bize adeta mısralarıyla sunar. ?Hulûsi Efendi Hazretleri bu pak soydan, hem anne hem de baba tarafından, iki koldan gelmesi sebebiyle Seyyid ve Şerif olması, ayrıca ehli beyte duyduğu sevgi ve saygısıyla da takdire şayandır. Ehli beyti güle benzetmiş kendisinin de oraya, altın silsile olarak adlandırdığı nesebi aliyeye, bir evlat olarak bağlı olduğunu şu şiiriyle ifade etmiştir:

Hulûsî sulbümüz el-hak

Rasûl?ün âline mülhak

Altun silsilenin mutlak

Hep kavmi kardaşı güldür

O bu mısralarıyla Rasûl?ün âline nesep yoluyla bağlı olmasını, o altın silsilenin bir halkası olmasını iftiharla dile getirmiştir.

Hulûsi Efendi Hazretleri, kendisini ziyarete gelen Suriyeli Seyyid Ömer?e, Seyyid?liğin öneminden bahsederek şöyle buyururlar: ?Seyyid Ömer, Ebu Zer-i Gıfari Hazretlerinin bir kelamı var. O, ?İbadette ve tatta, belin yay gibi olsa da (şahadet parmağını bükerek işaret etti) ehli beyti sevip hizmet etmedikçe amelin makbul olmaz.? diye buyurdu.? Seyyid Ömer?de, ?Sadakte, sadakte ya Seyid. Yani, doğru söyledin, doğru söyledin.? diyerek Hulusi Efendi Hazretlerinin anlının sağ tarafından öptü.(2)

Ruhlarda ve gönüllerde ehli beyt sevgisini çoğaltmak için, Habib-i Kibriya Efendimizin pak neslinin yolundan gidenleri sevmek, onlara dost ve yakin olmak, bu günleri daha iyi anlamamıza ve yaşamamıza kapı aralayacaktır.

1- Hz. Hüseyin ve Kerbala Faciası, Mustafa Asım Köksal, syf: 166-167

2- Gönüller Sultanı Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, İsmail Palakoğlu, syf: 318-320