İçinde bulunduğumuz
günler, yeni bir yılın başlangıcı ve müjdesini veriyor. Hicret, gönüllerde
kurduğu otağı ile zamanın akıp giden faniliğine unutulmaz setler çekmektedir.
Mekke?de buhranlı günler, hicretin ana arterlerini hazırlarken, bedenlerde
Medine/site şehrine doğru sonsuz bir yolculuğun tatlı telaşı vardı. Peygamber
Efendimize, İlahi emir vaki olduğunda, yanında yar-ı gar (mağara arkadaşı) Ebu
Bekir-i Sıddik Efendimiz ile kutlu yolculuk başlayacaktı. Daralan gönüller, bu
yolculukta inşirah bulacaktı. Dünyanın efendisi, gönüller sultanı Habib-i
Kibriya Efendimiz, ayrılırken, geriye dönüp bakacak ve ?Ey Mekke, kokun,
tenimde, sevgin gönlümde hep yaşayacak.? diyerek yıllar sonra geri dönüşün,
sılanın vuslata dönüşeceği kutlu fethin müjdesini verecekti.
Hicret bir anlamda,
maddeden manaya kavuşmanın soylu bir yürüyüşüdür. Zaman daraldığında, mekân
size ev sahipliği yapmaktan kaçındığında, yeni dostluklara yürümenin diğer adı
olmaktadır hicret. Özümüze dönmenin, dünya hayatının aldatıcı yüzünün kalın ve kahredici
çizgilerini görüp, hakiki dostla buluşma şölenidir. Hicret, insanlığın, günah
kiri ile lekelendiği bir ortamda, mağfiret ve rahmet ülkesine kucak
açmaktır. Yoklukla, kıt kanat geçinilen
bir ortamda, gönüllerde Ensar kardeşliğinin bereketini ve erdemini tüm çağlara
haykırmaktır hicret.
Hicret, paylaşmanın ve
dostluğun hasbi yollarına inci mercan döşemektir. Kapınız çalındığında, sağa
sola bakmadan içeri buyur etmektir darda kalan insanlığı. Işığınızı kapatıp,
kaşığınızı boş getirip götürmektir hicret. Mideniz açlıktan kıvransa da,
ruhunuzun ahlak-ı Muhammediye sofrasında nasibince doymasıdır hicret.
Bugünlerde Her Yer Kerbela, Her Gönül Hz. Hüseyin
Efendimizdir
Hicret bize, aynı
zamanda içinde taşıdığı matem/yasın piri olan Hz. Hüseyin Efendimizin şahadetini
de hatırlatır. Peygamber Efendimizin pek sevgili ve pak torunlarından Hz.
Hüseyin Efendimizin Kerbela?da şahadet şerbetini içtiği günün sene-i devresini
yaşıyoruz. Yüreğimiz, bu matem ateşi ile yanmaktadır. İçimizde tarifi imkânsız
bir sızı, bizi alıp Kerbela diyarına konuk etmektedir. Hunharca ve haince
kurulan bu tuzaklar, bize dünya semasının nelere şahitlik ettiğini yeniden
hatırlatmaktadır. Ehli beyti yâd etmek, acıları mısraların naif ellerinde
bayraklaştırmak, tüm dua ve minnet duygularımızı Allah?ın Arslanı, meydan-ı
cihan Hz. Ali Efendimize iletmektir. Mahcubiyetimiz, masumiyet perdesi ile
şereflensin Kerbela?da. Hüznümüz, bir bulut sadeliğinde semanın doruklarında
bayraklaşarak, insanlığa bir daha böyle bir matem yaşanmaması için diyetin
insanlık adına ödendiğini haykırsın.
Hz. Hüseyin Efendimiz, Kerbela?da yaptığı
konuşma ile belagatin zirvesini, insanlığa da sonsuz merhamet ve ibret
levhalarını sunar. Dahhak bin Abdullahü?l Mışraki der ki: ?Vallahi ben ne ondan
önce ne de ondan sonra hiçbir konuşmacıdan, O?ndan dinlediğim sözler kadar
belagatlı sözler dinlememişimdir.? Hz.
Hüseyin Efendimiz sözüne şöyle başlar: ?Şimdi benim mezhebimi bir araştırınız.
Bakınız ben kimim? Sonra vicdanınıza dönünüz de onun kırgınlığını giderip
kendinizden hoşnut etmeyi düşününüz. Ben Peygamberimiz (s.a.v.)?in kızının oğlu
değil miyim? Şehitler seyyidi Hamza, benim babamın amcası değil midir? Çift
kanatlı şehit Cafer, benim amcam değil midir? Rasûlullah (s.a.v.) benim ve
kardeşim hakkındaki, ?Bunlar cennetlik
gençlerin iki seyididir.? hadisi size erişmedi mi?? (1) Hz. Hüseyin
Efendimizin hitabeti bu derinlikte ve duygu dolu ifadelerle devam eder.
Hulûsi Efendi
Hazretleri de Dîvân-ı Şerif?inde ehli beytle ilgili birçok mısralar kaleme
almıştır. Onlara salatü selam etmenin, onları sevip saymanın inceliklerini ve
güzelliklerini bize adeta mısralarıyla sunar. ?Hulûsi Efendi Hazretleri bu pak
soydan, hem anne hem de baba tarafından, iki koldan gelmesi sebebiyle Seyyid ve
Şerif olması, ayrıca ehli beyte duyduğu sevgi ve saygısıyla da takdire
şayandır. Ehli beyti güle benzetmiş kendisinin de oraya, altın silsile olarak
adlandırdığı nesebi aliyeye, bir evlat olarak bağlı olduğunu şu şiiriyle ifade
etmiştir:
Hulûsî sulbümüz
el-hak
Rasûl?ün âline
mülhak
Altun silsilenin
mutlak
Hep kavmi kardaşı güldür
O bu mısralarıyla
Rasûl?ün âline nesep yoluyla bağlı olmasını, o altın silsilenin bir halkası
olmasını iftiharla dile getirmiştir.
Hulûsi Efendi
Hazretleri, kendisini ziyarete gelen Suriyeli Seyyid Ömer?e, Seyyid?liğin öneminden
bahsederek şöyle buyururlar: ?Seyyid Ömer, Ebu Zer-i Gıfari Hazretlerinin bir
kelamı var. O, ?İbadette ve tatta, belin yay gibi olsa da (şahadet parmağını
bükerek işaret etti) ehli beyti sevip hizmet etmedikçe amelin makbul olmaz.?
diye buyurdu.? Seyyid Ömer?de, ?Sadakte, sadakte ya Seyid. Yani, doğru
söyledin, doğru söyledin.? diyerek Hulusi Efendi Hazretlerinin anlının sağ
tarafından öptü.(2)
Ruhlarda ve gönüllerde
ehli beyt sevgisini çoğaltmak için, Habib-i Kibriya Efendimizin pak neslinin
yolundan gidenleri sevmek, onlara dost ve yakin olmak, bu günleri daha iyi
anlamamıza ve yaşamamıza kapı aralayacaktır.
1- Hz. Hüseyin ve
Kerbala Faciası, Mustafa Asım Köksal, syf: 166-167
2- Gönüller Sultanı
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, İsmail Palakoğlu, syf: 318-320