14 Haziran Osman Hulusi efendinin dünyaya
teşriflerinin 100. yılı. Darende deki
anma etkinliklerindeydim. Rabbim nasip etti yine çağrıldım, yine güzellikler içinde gül kokusu yayan
insanların arasındayım. Binlerce gönül ehli var, tekerlekli sandalyede
gelenlerden, annesinin kucağında olanlara kadar, doğudan batıya, kuzeyden güneye
yaşlı, genç, bayan, erkek yürekleri kıpır, kıpır coşkulu ve duygulu. Onları
seyrettim onlara imrendim, onları anlaya bilmek, onların baktığı yerden bakabilmek
bir ayrıcalık, ne mutlu onlara, seçilmiş,
eğitilmiş, ehli gönül olmuşlar, âleme gönül almaya gelmişler, alış verişleri
hep gönül, hep gönül. Sabahtan akşama,
akşamdan sabaha kendilerine hep sormuşlar kaç
gönül?e girdin? Kısa ve öz yar?a ulaşma yolunu bulmuşlar, bilmişler, onlara
bir öğreten olmuş, ne güzel bir öğretici,
ne güzel bir örnek.
Bir an o iklimin içinde olmak
istiyorsun, yani heyecanla coşkuyla muhabbetle bir şeyleri arayan bulan, alan, sevinenler gibi. Ama sözle olmuyor, yine
başlıyorsun ölçmeye tartmaya akıl yine önde, oysa bu muhabbet emekle, gayretle
inanmayla itikadı çizgide varlığından boşalmayla, aklı suya atmakla oluyor, yine dışarıda kalıyorsun,
bu pazar aşk pazarı, akıl burada geçmiyor. Şeyh hamidi veli somuncu
babanın ?Biz o uşşağı serbabız. Akıl
rüşt bize yar olmaz? dediği akıl bu pazarda geçmiyor, akıl hırkasıyla bu pazara
giremiyorsun.
O gün binlerce kişi, aynı zamanda aynı mekânlarda
olmalarına rağmen ne yüksek bir ses ne kargaşa ne kızgınlık, herkes birbirine
iltifat etme yarışında. Bir buluşma bir bayram dostların selamlaştığı ikramlaştığı
bir sukut ortamı. Herkes gideceği yolu yeri biliyormuş gibi, bu durum toplumsal
yaşamda o kadar önemli ki bu kadar düzen nasıl olur. Bu kadar uyum nasıl
sağlanır, bunun hikmeti nedir, düşünülmeli, sırrı esrar ı aranmalı oda kişinin
kabiliyetine kalmış. Vermez ise mabut, neylesin sultan Mahmut. Somuncu baba
külliyesindeki programda mısırdan gelen hafız kuran ziyafeti sunuyor, hatim
duaları yapılıyordu, Osman Hulusi efendi divanından okunan merhaba hoş geldiniz
yaraniler merhaba mısraları gelen misafirleri Hulusi efendinin gönül ikliminde
kucaklar gibiydi.
Öğlen sonunda bir başka güzelliği yaşadık. Yöresel ürünler hayır çarsısındaydım.
İsmi o kadar, manalı ki defaten okudum. Artık aklıma yazmam, konuşma dilimi alıştırmam gerekiyordu bizim olan
ve etkinliğin özünü anlatan bu güzel kelimelere hayır çarşısına. Kökeni Fransızca olan, ve küçük kentlerde bayram ya da panayır günlerinde yapılan, eğlenceli
toplantı manasına gelen, kermes sözcüğü, dilimize nasıl girmiş, hayırla nasıl bağdaşmış
çözemedim .Biz hayrı anlatacak, hayra çağıracak
kelimesi bulunmayan, dil fukarası mıyız.
Vakıf medeniyetini kuran ecdadımızın kullandığı dilimizde bu amacı anlatan aslına
uygun nice zarif kelimemiz var. İşte bunlardan birisini, Darende Hulusi efendi
vakfı ne güzel kullanmış, yöresel ürünler hayır
çarşısı hayırlı olsun demek düştü bize. Çarşıyı baştan aşağı gezdim olanı
değil olmayanı sorun. Fındığından incirinden zeytininden kaysısından, arısından
balından baklavasından böreğinden acı biberli ciğer kebabından, dondurmasından,
neler, neler ama bir il vardı ki Erzurum mavera-ün nehirdeki ehli irfan
meclislerinde gönüllere hizmet etmiş sohbetlerde kullanılmış asırlık
semaverleri getirmişlerdi. Büyük bir vefa örneğiydi. Her semavere bir Allah dostunun
isim verilmiş, her semavere bir hatıra yazılıyordu, kıymet biçilemedi, açık
artırmalarla dost meclislerine gönderildiler. O gün o er meydanında varlığından
boşalmak için yüklerini atabilme fırsatını iyi kullananlar vardı ne mutlu
onlara.
Nakıslığımızın nasipsizliğimizin arkasına sığındığımız bir kişisel fetvamız
vardır. Benimde olsun bende yaparım bende veririm. Ama Hak rızası için vermenin
miktar yokki vermenin azı çoğu olmazki. Az olan azından verir, çok olan
çoğundan verir, azını veremeyenler çoğunu nasıl verecektik veya şöyle daha
doğru olacak, azdan vaz geçemeyenler çoktan nasıl vaz geçer. Onun için yaradan dan
çömerlik istemeliyiz. O gün bayram günüydü
kapılar açılmış, gönüller ferahlamış aşk pazarından alan, alana. Aklıyla orda
olanlar hariç onlar, kenarda köşede hayretler içinde benim gibi baka
kalmışlardı.