Bu başlığa itiraz etmeniz gerek
aslında. Doğrusu ?Ramazan?ı Yaşamak? olmalı değil miydi hocam? Evet. O ilk akla
gelen başlıktır. Ben bu sefer farklı yaklaşacağım Ramazan ayına. Tam da bize
göre, bizi anlatan, bizi yansıtan ticaretten siyasete, spordan sanata,
televizyondan telefona ve daha birçok alanda sıkça kullandığımız, duyduğumuz,
alıştığımız sözler vardır. Kimi zaman yadırgasak da bu klişe laflara bir göz
atalım istedim.
Söze Ramazan?dan başlayalım isterseniz:
?Hoş geldin Şehr-i Ramazan? la karşılar, ?Elveda? ile uğurlarız. Mahyalarımızın
değişmezidir. Reklamlarda davul figürü gözünüze gözünüze sokulurken,
dükkânlarda imsakiyeler ellerinize sıkıştırılır. Teravih namazları ise
neredeyse farzların önüne geçer. Ramazan?dan Ramazan?a akşamı kılmaz, teravihi
kaçırmaz heveslileri de anlamaya çalışırım hep. Herkesin dilinde ; ?Ramazan
berekettir.? den ?Ramazan paketlerine? geldik artık. Bu paket işi aldı da
yürüdü maşallah. Hem ihtiyaç sahipleri yararlanıyor hem marketler kazanıyor.
Asıl kazançlı olan ise veren eller.
Ramazan
öncesi sıkışan ve yoğunlaşan düğün davetleri de bir ay oruçlu olacak. Eskiden
?okuntu? denirdi. Tam Türkçe bir kelime anlamı ise ?çağırmak?. İlk gençlik
yıllarımdan hatırlarım Darende?de okucu (okuyucu) kadın gelirdi, okuntu
dağıtırdı. Elinde küçük bir de hediye olurdu. Bardak gibi, mendil gibi falan.
Şimdi davetlere bakışımız biraz nazlıca. Durum şudur: ?Çağırmazlarsa küsek,
çağırırlarsa gitmeyek.? Ben mi? Ne gönül
korum, ne küserim. Kısmetse gelirim derim, nasipse giderim. Değilse neylersin?
Duruş bu. Çağırırsın gelmez, çağırmazsın susmaz. Geç git. Düğün de doğum da,
ölüm de öndüç (ödünç) aslında. Bugün bana, yarın sana. Benim kızdığım ise
kimseye gitmez, kendisi herkesten bekler. Bilmez ki herkes ektiğini biçecek.
Bence Ramazan davetleri için de geçerli olmalı. Çağrıldığın yere erinme,
çağrılmadığın yere görünme. Yine
en az elli sene öncesine kadar bir de Ramazan hocaları vardı. Hocası, imamı
olmayan köylere gönüllü ama bahşişe dayalı hocalar gidermiş. Adeta mevsimlik
hocalar teravihleri kıldırırmış. O misal şimdi de televizyon kanallarının bu
mübarek aya özgü programcıları olacak, danıştıkları olacak. İlahiler okuyan
gruplar olacak. Kimi şeriattan, kimi tarikattan, dinden, diyanetten ama
genellikle üst perdeden insanları fırçalayacaklar adeta ezecekler. Hatta
küçümseyecekler. Bir de ara sıra demezler mi ?O soru, o konu kitabımda yazılı.
Oraya bakın.? (Kitabı çıkmıştır. Onu almanız istenir.) Bunu sağlık, reçete,
tedavi, diyet programlarına çıkan tıp doktorları da sıkça yapar oldu. Çoğumuz
zaman zaman Ramazan?ı sigara bırakma vesilesi yapmışızdır. Kaç Ramazan bıraktık
başladık öyle değil mi? Şimdilerde ?Bebek doğunca? bırakacağım modası var. Yarın spora
başlıyorum. Pazartesi diyet. Tamam söz. Şeker yok. Ekmek yok. Ne yapayım su
içsem yarıyor. Söz mü? Tükürüğüm kuruyana kadar. ?Türk gibi başla, İngiliz gibi
bitir.? lafı boşuna değilmiş demek ki.
Gelelim ticarete. Bildik sözler daha
yaygındır: ?Size gelişine bırakıyorum.? Ya da ?Ayağınız alışsın.?, ?Abla gel.
Sen ne veriyon?? Merak ediyorum; yıl boyu indirim ilanlarına hâlâ inanan var
mı? Ama kanan çok. Burası Türkiye. Kasaptan peynir de istenir, tekeden süt de
sağılır. Ufak bir hatırlatma. Uzmanlar diyor. Ben onların nakilcisiyim. Hani şu
TV kanallarının meçhul uzmanları. ?İftara yakın markete gitmeyin.? Hele de
pastaneye, tatlıcıya aman ha. Ben de Hulûsi Efendi Hazretlerinin bir uyarısını
hatırlatayım tekrardan: ?Kasaba girmeyin, manavdan çıkmayın.? Kırkın
üstündekiler için canım. Malum kırkına kadar kuzu, kırkından sonra ise kuzunun
yediğini yiyeceksin derler.
Ramazan?da
trafik, oruçlu iken kuyruk. Ne sabır kalır, ne sinir. Açlık beyninize vurmuş,
güneş tepenize. Er odur ki, o zaman eline, diline sahip ola. Hele hele büyük
şehirlerde iseniz. Yeşil yanar, arkanızdaki sizi dürtercesine bir klakson.
Sanki öndeki sürücü oraya yatmaya, yitmeye gitmiş. Fazladan ukalalık, hükmetme
dürtüsü.