Tarihimizde millî¸ manevî duygularla gerçekleşen cihan hâkimiyeti mefkûresi askerî ve siyasî kuvvetle yayılırken manevî kudret ve kuvvetin çok etkili olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki Hazreti Muhammed (s.a.v)?in getirdiği ilahî ruh ve İslâm düşüncesinin kudreti tüm insanlar üzerinde o kadar etkili olmuştur ki maneviyatın tesiriyle pek çok coğrafyaya İslâm yayılmış, sosyal ve siyasi hayatta düzenlemeler olmuştur. Toplumlarda adalet tesis edilirken sınıf ayrımı sona ermiş iktisadi hayat ise düzene girmiştir. Hazreti Muhammed (s.a.v)?in oluşturduğu manevî nüfuz ile tarihi etkileyen İslâm âlimlerinin, mürşitlerin, dervişlerin ve siyasî liderlerinin işbirliği ile mükemmel ve müthiş bir dünya medeniyeti ortaya çıkmıştır. Bu medeniyetin etkilerini tüm coğrafyalarda, sosyal hayatta, dünya nizamının bütün parçalarında görmemiz mümkündür. Bu medeniyet net olarak sağlıklı toplumlar ve kâmil insanların ortaya çıkmasında derin izlere sahiptir. Bu doğrultuda Allah Dostları ile siyasi iradenin yakınlaşması ve birliktelikleri nesillerin kurtarılmasına, zulüm altında inleyen toplumların kurtuluşuna vesile olur. Aksi durumda ise sosyal ve siyasi buhranlar yaşanır. Sosyal ve siyasî bunalımların yaşandığı toplumlarda ise insanların kendine olan güven duygusunun azaldığı ve kendi kültürüne yabancılaştığı görülür. Bu ise kimlik değişimi ve beyin göçüne sebep olur ki bu da sosyal ve siyasi hayatta tamiri mümkün olmayan facialara yol açabilir. Bizlerin kendi kültür ve milli benliğimize sahip çıkmamız gerekir, bu ise maneviyatın hayatımız üzerindeki etkileriyle mümkündür. Çünkü bir Allah Dostunun bir duası anında Allaha erişir, çepeçevre kâinatı sarar, her şeyin ama her şeyin güzelleşmesi, düzenlenmesi, iyilik ve doğruluğa yönelmesine sebep olur. Bu doğrultuda tarih sayfalarından şu iki örneği ifade edelim.
Büyük Selçuklu Hükümdarı
Tuğrul Bey Heme-dan?a geldiğinde burada Baba Tâhir, Baba Câfer ve Şeyh Hamşâd
bulunuyordu. Bu üç zât, Hemedan şehrinin kapısında yer alan ve Hızır adıyla
anılan bir tepenin yanında idiler. Sultan onları görünce bineğini durdurdu.
İndi ve Vezir Ebû Nasr el-Kundûrî ile onların yanına gelerek ellerini öptü.
Baba Tâhir, Sultana; ?Ey Türk Hükümdarı! Allah?ın kulları ile ne yapacaksın??
diye sorunca, Sultan; ?Siz ne emrederseniz onu yapacağım? dedi. Baba Tâhir; ?Muhakkak
Allah adâlet ve ihsân yapmayı buyurur.? (Nahl-90) meâlindeki âyet-i
kerîmeyi okuyarak; ?Allahü Teâlâ?nın buyurduklarını yap.? dedi. Sultan Tuğrul
Bey ağlayarak; ?Öyle yaparım.? dedi. Baba Tâhir, Sultan?ın elini tuttu, ?Benden
bunu kabûl et.? dedi. Sultan da; ?Ettim.? dedi. Baba Tâhir parmağında bulunan
ve yıllarca taktığı yüzüğünü parmağından çıkararak Sultanın parmağına taktı
O?na; ?Âdil ol!? dedi. Sultan katıldığı her savaşta o yüzüğü parmağına takardı.
Bu sebeple, bu velinin duası bereketiyle hep zaferler kazanmıştır.
Sultan IV. Murad Sivaslı
Abdülmecid Efendi-nin elinden Hazret-i Ömer?in kılıcını kuşandıktan sonra 8
Mayıs 1638 günü Üsküdar ordugâhından, yanında 86 yaşındaki Şey-hülislâm Yahya
Efendi, âlimler ve veliler olduğu halde Bağdat?ı fethetmek niyetiyle hareket
etti. Yol güzergâhında olan ve Allah dostlarının yoğunlukta bulunduğu Somuncu
Baba?nın diyarı Darende?ye uğradı burada Somuncu Baba Hazretlerinin ahfadından
Ahmed-i Veli Hazretleri ile görüştü dua ve himmet istedi. Şeyh Hamid-i Veli
Hazretlerinin Türbesini ziyarette bulundu. Darende?den ayrılmadan önce Ahmed-i
Veli Hazretlerinden nasihat istedi Hazret de ?Akşamın işini sabaha bırakma?
nasihatini verdi. ?Gönlümüz sizinle buyurdu.? Ayrıca Hazret tarafından Dördüncü
Murad?a bir İbrik hediye edildi. İbrik?in kapağının iç bölümünde Osmanlı
Türkçesi ile ?Akşamın işini sabaha bırakma? ibaresi yazıyordu. Böylece seferden
önce dua alınmış, nazara matuf olunmuş, oldu. IV. Murad abdestlerini hatıra olarak verilen bu
ibrikten alıyor, her namaz vaktinde Hazretin nasihatini hatırlıyor
çalışmalarını ve istikametini yeniden gözden geçiriyor, tertip ve düzenini
alıyordu.
Günümüzde de aynı
yolu takip etmek, dua ve nazara matuf olmak gerekir. Yönetici kimliği ile
hareket edilirken mütevazılığı ön planda tutarak halka hizmet şuuru ile hareket
etmek yerinde ve isabetli olur. Çünkü Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi?nin
buyurduğu gibi ?Halka hizmet Hakk?a hizmettir...? Bu şuurda olmak, kuşatıcı
olmak, çepeçevre her şeyi sarmak, ufukların en ilerisini görmeye çalışmak,
derya ile bütünleşmek, derinlikleri tefekkür etmek, toplumun tamamına fayda
sağlar.