Mektuplar; sevginin, hasretin, nezâketin ifade vesilesi olan mektuplar? Satırlara dökülen sevgiler, gurbet duyguları, dostluklarla ölümsüzlük kazanmış mektuplar... Büyüklerin kaleminden çıkan güzel, öğüt ve ibret verici kelimelerden oluşan samimi satırlar? Evladın babaya, babanın evlada, oğulun anaya, ananın oğula; hâsılı sevenin sevdiğine yazdığı, gönüllerde bahar edasıyla beliren duygu yüklü kâğıtlar?
Asker ocağından sılaya sevgi,
saygı ve iştiyakla gönülden geçenleri yazan kalemler, nice yüksek muhabbetlere
tercüman olmuştur. Ve o beyaz sayfalar ki, kim bilir kaç gözyaşı damlasıyla
ıslanmıştır.
Bu yazımızda arşivden yeni
rastladığımız, üç mektup okuyacağız. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi
Hazretlerinin askerlik döneminde babası Es-Seyyid Hasan Feyzi Efendi`ye yazdığı
iki mektup ve babasının o mümtaz evlâdına hitâben keleme aldığı bir
muhabbetnâmesi? Her mektubu okuduktan sonra üç ayrı hususa dikkat çekeceğiz.
Önce birinci mektubu okuyalım:
Baba Ocağına
?5.4.41, Maraş
Sebeb-i Hayâtım Pederim Efendim!
Uzun müddetten beri hasret-i iştiyâkınızla
mâlîde olan yüzlerimi kemâl-i hürmetle hâk-i pâyinize sürer, ellerinizden
öperim. Duânız ve himmet-i âliyeleriyle râhatım. Her hafta Maraşlı birçok
arkadaşlarla görüşüyorum. Hâsseten cümlesi ellerinizden öperler. Başı belâlı
Bilâl hâlen tezkire alamadı, ellerinizden öpüyor.
Ol derd ile serâpâ meblûs olan vâlide-i
müşfikemin iki ellerinden hasretle öperim. Her sabah ba`de`s-salât dersini
çektiği zamanlarda bu pür-elem oğluna da duâ ile ol yüce huzûra duâlarını
beklerim. Yalnız şunu da ricâ ediyorum ki: Sizin müsâadenizle, bir helva
pişirip, pınarın başında arkadaşlara yedirsin ki, beni yoran helvaya olan arzum
gide. Komşu ve akrabâların cümlesine arz-ı hürmet ve selâm-ı
tahiyyâtlar ederim.
İğdelidereli Muhammed`den,
yani Maho`dan mektup aldım, ellerinden öpüyorlar. Hâmil-i mektup Feyzi Efendi
vekâleten ellerinizden öpecektir. Sekîne`ye selâm, mini mini yavrucakların
gözlerinden öperim. Mecitözü`nden arkadaşlar şeker pancarı tohumu
getirmişlerdi. Bana da zorla verdiler, ben de size gönderiyorum. Onların hatırı
için ekersiniz. Yalınız her pancarın arası birer ayak olacakmış. Diğer pancar
gibi kök tuttuğu zaman şeker kestirmesi gibi mükemmel pekmez olur diyorlar.
Gelininiz gelirken para vermiş ve küpe istemişti. Arkadaşlarımdan
birisi Halep küpesini bozdurarak bu küpeleri yaptırdı. Ben de muvâfık bir
fiyatla aldım. Büyüklere yaraşmaz fakat Hatice`nin kulağına belki olur. Teslim
aldığınızı bildirin. Bâkî selam. Ellerinizden öper, mektubunuzun intizârını
çekerim.
Mahdûmunuz Hulûsi??
Birinci mektupta geçen üç hususu
dikkatlerinize arz edelim:
Bir: Selam ve saygı ifadelerinden sonra,
hayır dua hususuna dikkat çekiliyor. Birincisi anne ve babanın duası, ikincisi
mürşidi İhramcızâde Hazretlerinin mânevî himmet ve dualarıyla huzurunun yerinde
olduğunu belirtiyor. Ayrıca vâlidesi Fatıma Hanımın bir Nakşibendî mensubu
olarak her gün yaptığı zikirden sonra evladı için yaptığı duanın makbûliyetine
işaret buyuruyor. Annesinin evde pişirip arkadaşlarına ikram edeceği helvayı
sanki kendi yemiş gibi kabul ederek, paylaşmanın mânevî birliktelik olduğuna
dikkat çekiyor.
İki: Müteşebbis bir ruh hali? Henüz
Darende`nin şeker pancarı ekimiyle tanışmağı, 1941 yılında memleket için bir
alternatif tarım hamlesi? Mecitözü`nden arkadaşlarından aldığı şeker
pancarı tohumunu babasına göndererek, bir yeni üretim alanının oluşmasına
öncülük edişi? Ayrıca kıtlık yıllarında tasavvufî sohbetlerde çekilen çay
şekeri ihtiyacını karşılama namına önemli bir hamle? Yıllar sonra bakıldığında
şimdi, topraklarının büyük bir kısmında pancar üretimi yapılan bir Darende`ye
işaret?
Üç: Aile içinde gelenekler ve
görenekler sebebiyle o zaman hanımından bahsedemeyen, eşine aldığı bir hediyeyi
babası vasıtasıyla gönderirken, âdâba riayet eden bir edep timsâli? Hatta belki
büyüklere yaraşmaz, küçük kız çocuğuma olabilir diyerek nezâket kurallarıyla
ince bir mesaj? Bu satıları bizler okurken çağımız insanının, büyüklerin edep
ve utanma duygusundan ne kadar uzaklaştığını, büyüklere ve aile fertlerine
saygıda ne kadar kusurlu davrandığımızı bize hatırlatmış oluyor Hazret?
Asker Ocağına
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi
Hazretlerinin mektubuna cevap olarak babası da bir mektup kaleme alır. Önce
mektubu okuyup, sonra o mektuptan da üç ders çıkaralım:
Ciğerpârem Hulûsi`ye!
Hasret ile gözlerinden tekrar tekrar
öperim. 7 Kânûn-ı evvel 941 de yazdığın ve 17 Kânûn-ı
evvel 941 de ve 7 Kânûn-ı sânî tarihli hasretnâmenizi aldım. Sürûrla
maa-âile ne edeceğimizi bilemedik.
7 Kânûn-ı sânî tarihli mektubun
varmadığının esbâbı nedir. Ona cevap vermiyorsunuz. Canım sağ olduğu takdirde
her hafta mektup yazacağıma emîn ol. İnşallah sıhhatte ve me`kûlan,
melbûsan ve mefrûşan memnunsunuz.
Bayram ertesi yani yevm-i Pazar
günü ?. kuzuyu Vâliden kurban ederekten can sevgili olan akrabâlarla
beraber rûzen saat dokuzdan gecenin onuna kadar muhabbet nihâyelerce de aşkınız
devam etmiştir. Vâliden gözlerinden öpüyor ve hatırını suâl ediyor.
Hemşîren ve Sırrı ve hâne halkımız sâlimen sıhhat üzere (olmanızı diliyor).
Sizin hasretinizden mâdâ bir fikrimiz yoktur. Yol arkadaşlarının umûmu, Müftü
Efendi ve İsmail Efendiler, Abdurrahman Bey hayır duâ ediyorlar. Bâkî sıhhatda
ebedî olmanızı Hüdâ`dan niyâzımla hitâm ediyorum oğlum.
17 kânûn-ı sânî 1941
Pederin Hasan Feyzi??
Bir: Hasan Feyzi Efendi evladına canım
sağ oldukça her hafta mektup yazacağını belirtiyor. Bu, günümüzde bizler için
de bir örnek olmalıdır; evladıyla ilgilenmeyenler veya anne-babasıyla irtibatı
kesenler bundan ibret almalıdır.
İki: Akrabalarına, misafirlerine
evindeki bir kuzuyu kesip ikram eden bir cömertlik numunesi? O sohbette asker
evladını anan anneler, babalar, akrabalar? Ne büyük bereket; bazı
evlere aylarca, yıllarca misafir ayağı değmez. Bir de insanlar, bed bereket
çekildi diye hayıflanırlar. Bereketsizliğin sebebi işte bu: İnsanlar ellerindekini
başkalarıyla paylaşmıyor, paylaşmayı bilmiyor. Hulûsi Efendi Hazretleri
ailesinin paylaşma duygusunu ve ikram âdetini yıllarca devem ettirmiş ve
evlatlarını da o şekilde yetiştirmiştir. Bizler insana değer vermeyi, ikram
etmeyi, paylaşmayı Allah biliyor ya Hulûsi Efendi Hazretlerinden ve H.
Hamidettin Ateş Efendi`den öğrendik.
Üç: Hasan Feyzi Efendi`nin "Yol
arkadaşların" diye tarif ettiği kimseler, tasavvuf yolunun arkadaşlarıdır.
Yani ihvan kardeşleridir. Dua ediyorlar diyor. Hepimiz biliyoruz ki Allah
Rasûlü (s.a.v), "Mü`minin mü?min
kardeşi için gıyabında yaptığı dua geri çevrilmez." buyuruyor?
BİR ASKERİN MUHABBETNÂMESİ
Es-Seyyid Hasan Feyzi Efendi`nin
mektubundan sonra Hulûsi Efendi Hazretleri asker ocağından şu cevabı yazar:
?Sebeb-i Hayatım!
Son mektubunuzda canım sağ olursa
haftada bir mektup yazarım diye va`d buyurmuş idiniz. Beş haftadan ziyâde bir
müddet geçtiği halde bir mektubunuzu alamadığım için hicr ü firâkınız çeken
gönüle bir gûnâ haber anlatmak mümkün olmayıp zâr u tesîrlere gark etmiş hicrânlarla gark olup vâdî-i intizârda
sergerdanlıkla vaktini geçirmektedir.
Gönlün inkisârı ve canın iştiyâkıyla
yandıkta bu hasret ol yar-ı kâmkâra aks edip lutf u mürüvvetle can-ı
bî-karârımı nevâz işlerle okşayıp mükedder olmamaklığım husûsunda tesellîler
vermektedir. Harçlık arzu edersem göndereceğinizi yazmışsınız, okuduğumda
memnûniyetle gayr-i ihtiyârî ağladım.
Her cânibden arkadaşlar kendileri arz
edip, mektuplarında yeminen eğer ihtiyaç olursa harçlık göndereceklerini temîn
edip Cenâb-ı İbrâhim (a.s)`in, "Habîbimin benim hâlimi bilmesi bana
kâfîdir; gayrıdan bir şeyi iltimâsım yoktur." diye buyurduğu hâlinde
gönülde nisbeti zuhûra gelmekle ankalık tarîkini iltizâm edip bir kimseye
sâyeleri ve duânız bereketiyle arz-ı ihtiyâc etmedim. Fakat kendinden gayra
ihtiyâç göstermeyenleri gayra muhtâç etmem diyen her bir ihtiyâcımı gören gayra
muhtâç etmemektedir. Gerçi askerlik hayatı Nemrûd`un ateşine misâl ise de
dirliğimiz sâye-i himmetleriyle gülzâr-ı İbrâhim (a.s)`in aynıdır.
İhtiyar vâlidemin hâtırı-ı mahzûnunu şâd
ve ma`sûmların ten-i şühedâ gibi pâre pâre libâslar arasından zâhir olan
cisimlerini "el-fakru fahrî" sırrından âgâh olmayanlara göstermemekle
gönderecek olduğun harçlığı onların eksiklerine sarf edip, yalnız hayır
duâlarını niyâz etmekle her iki ellerinizden hürmetle öperim. Yârân u ehibbâdan
gelen mektupların sayısı ikiyüze bâliğ olup cümlesi hâssetsen ellerinizden
öpüp, duâlarınız niyaz etmektedirler. Şâmil, Ziya, Sabri, Şahin ve
diğer arkadaşların cümlesi ellerinizden öper hürmet ederler.
Kardaşların, komşu ve akrabâların
cümlesin arz-ı hürmet eyler, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden
öperim. Fâtıma Ablaya, Sekîne`ye selâm (eder) ve ciğerpâre Sırrı`nın
gözlerinden öperim.
15 Mart 941
Oğlunuz Hulûsi??
Bir: Hulûsi Efendi Hazretleri askerlik
öncesinde çok sevilen bir insan olduğu için gelen mektupların sayısının ikiyüzü
geçtiğini belirtiyor. Herkes etrafına şöyle bir baksın? Kaç tane samimi dostu
var?
İki: Mektup yazan arkadaşlarının harçlık
gönderelim teklifine, "Habîbimin benim hâlimi bilmesi bana
kâfidir. Gayrıdan bir şeyi iltimâsım yoktur." diye buyurduğunu
okurken Kur`an merkezli bir ruh halinin teslimiyetine şahit oluyoruz. Biraz
açacak olursak o olay şöyle geçmiştir:
İbrahim (a.s.), Nemrûd`u Allahu Teâlâ`ya
iman etmeye dâvet etti. Nemrûd, bunu reddettiği gibi, İbrahim (a.s.)`ın
kendisine secde etmesini istedi. Secde etmeyince, hapsettirdi ve ateşte
yakılmasını emretti. Günlerce yığılan odunlar ateşlendi. Şiddetinden yanına
yaklaşamadıkları ateşe Hz. İbrahim (a.s)`i mancınıkla attılar. Ateşe atılırken;
"Hasbiya`llah ve ni`mel vekîl",
yâni "Bana Allah`ım yetişir. O ne
iyi vekildir, yardımcıdır." dedi. Ateşe düşerken Cebrâil (a.s.) gelip;
"Bir dileğin var mı?" diye sorunca; "Var, fakat sana değil,
Rabbim beni görüyor, biliyor." dedi. Onun bu hâli Kur`ân-ı Kerim`de
övülüyor ve; "Sözünün eri olan İbrahim." buyruluyor.
Allahu Teâlâ, Kur`ân-ı Kerîm`de meâlen
ateşe; "Ey ateş! İbrahim`e karşı serin ve selâmette
ol!" (Enbiyâ, 69) diye emretti. Ateşin içi yemyeşil bir
bahçe kesildi. Cebrâil (a.s.) da kendisine arkadaş oldu.
Üç: Babasının harçlık teklifine binâen,
çok duygulandığını, askerlik öncesinde babasının işlerine çok yardımcı
olamadığın bildiriyor. Ayrıca harçlık göndereceğine, o parayı annesinin,
kardeşlerinin yakın akrabalarının eksiklerine sarf etmesini söyleyerek,
başkalarını kendine tercih ediyor. Ve bize çok önemli bir mesaj veriyor. Ne
buyuyor Peygamberimiz (s.a.v): "Sizden biriniz kendisi için
istediğini Müslüman kardeşi için de istemedikçe (kâmil mânâda) iman etmiş
olamaz." (Buhârî, İmân 7.)
Mektupları okurken, daha başka hisseler
de almak mümkün. Herkes nasîbince anlar ve anlatır. Bizim nasîbimize de, bu
mektupları okumak ve bu incelikleri az da olsa anlamak, açıklamak düştü?
Rabbimize hümd ü şükrola? Büyüklerimizin himmetleri âlî ola?