Musa Tektaş


Hulusi Efendi (k.s.) ve Kabir Kitabeleri


Bu merhaleden kim yükünü boşa çıkarmış

Ahir ayağı başın iki taşa çıkarmış

(Mektûbât-ı Hulûsî-i Dârendevî )

 

Ölüm, her canlı için mukadder ve ibret alınması gereken bir hakikattir. Mezar taşları Allah?ın  (c.c.) ve ahiret âleminin bâkiliğini, hayatın faniliğini bizlere haykır.  Bu mezarlıklarda kimi boyun bükmüş, kimi dimdik ayakta, kimisi mahzun kaybolmuş,  kimisi hem şekli hem de üzerindeki motif ve yazılarla bizlere birçok şeyler anlatan mezar taşları ve kabir kitabelerini görürüz. Bunlar, günlük hayatımızın her anında, şehrimizin bir köşesinden veya sokağımızın bir kenarından bizlere ölüm gerçeğini hatırlatmaktadır.

Mezar taşlarının üzerindeki kabir kitabelerinde en çok rastlanan yazı ?Hüve?l-Bâkî? ibaresi yalnızca Allah?ın bâki olduğunu, bütün canların ölümlü, fânî ve geçici olduğunu hatırlatır.

Mezar taşlarında en çok ilgiyi çeken kitabelerdir. Kitabeler; elde edilmesi çok güç olan bir takım verileri içermektedir. İlk önce Osmanlı geleneğine göre kitabelerin ne olduğunu belirtmek gerekirse; kitabe onu okuyan kişiyi, ölünün ruhu için Fatiha okumaya davet eden bir çağrı yazısıdır. Demek ki, metnin okunabilmesi için, kitabenin oradan geçebilecek kişiler tarafından görülebilecek bir konuma sahip olması gerekmektedir. Bu durum mezarlıkların topoğrafyasında sosyal bir hiyerarşi oluşturmuştur; en ayrıcalıklı yerler yol kenarlarında olanlarıdır. Öte yandan soyadının kullanılmadığı bir kültürde, ortaya çıkabilecek karışıklıkları önlemek amacıyla kitabelerde ölünün kimliği gayet ayrıntılı bir biçimde verilmektedir.

Yakın tarihimizde kabir kitabeleri konusunda, özel bir araştırmaya önem teşkil ede­cek derecede bilgi ve dokümanı, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efen­di (k.s.)?nin tasav­vufî neşve ile ka­le­me aldığı satırlarında bul­mak mümkün. Hulûsi Efendi Hazretleri yaşamış olduğu dö­nem­de kendisine akın akın ge­len insanların her konu­da fikir aldığı, destek bulduğu manevî bir şahsiyettir. En acılı günle­rin­de sevdiklerini kaybedenler bir teselli bulmak, sabır ve metanet sahibi olmak için Hulûsi Efendi (k.s.)?ye müracaat eder, ondan sevdiği yakını yahut aile büyüğü için bir kabir kitabesi yazmasını talep ederlerdi. Anlam dolu satır­lardaki teslimiyet ve rahmet dilenen sözler; mevta için yüce bir velinin dilin­den Allahu Teâlâ?ya niyaz, aile fertleri için ise sabr-ı cemil ifade ettiğinden büyük bir önemi haizdir. Mektûbât?ta geçen kitabelerden bazı örnekler vereceğiz.

ADN CENNETİNE GİDENLER

Yüce ceddi Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri?nin türbesine kitabe olarak Hulûsi Efendi?nin notları arasında bulunan şu satırlar ziyaretçinin uyması gereken kuralları, medfun bulunan zâtın kadrü kıymetinin yüceliğini aynı zamanda hangi yıl içerisinde vefat ettiğini edebi bir dille ifade buyurmuşlardır:

 

Zâira âdâb ile gir koyma gönlünde keder

Kabr-i pâkini ziyaret etmek istersen eğer

Sâl-i hicret tam sekizyüzonbeşindeydi heman

Kutb-u Âlem Şeyh Hâmid eyledi adne sefer

 

Gönlü millî ve manevî duygularla bezenmiş olan Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi?nin Mektûbât?ında dikkatimizi çeken şu beyitler ise; imanı ve vatanı için canını feda eden bütün şehitlerimize kitabe olarak telakki edebileceğimiz mana yüklü ifadeler taşımakla birlikte Milli Şairimiz Mehmed Akif Ersoy?un ünlü Çanakkale Şehitleri?ne yazmış olduğu destanına nazire teşkil edecek boyuttadır:

 

Îman dolu sînenle şehid oğlu şehid

Âfakı saran zulmeti boğmak idi kastın

Sana bu rütbe, bu şan, milliyetine karşı bir îd

Yüce namını yüceltip de süreyyalara astın

Tasavvufî terbiyesi altında yetiştiği İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi (k.s.)?nin irtihalinden sonra yazmış olduğu kitabe, İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi (k.s.)?nin ihyasına vesile olduğu Sivas Ulu Camii haziresinde bulunan kabrinin mermer şahidesine celi sülüs hattıyla yazılmıştır.

 

Tarik-i Nakşibendi pîri ebcel mürşid-i kâmil

Garîbullahî Hakkı gavs-ı â?zam Şeyh İsmail

 

Engin gönlünde yüce muradı hâsıl oldu

Toprak toprağa verildi Hakk?a vâsıl oldu  2.8.1969

 

Kitabe, İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi (k.s.)?nin manevî yüceliği, tevazusu, Allah?a kavuşma arzusu, âdemoğlunun topraktan yaratıldığı gerçeği, Al­lah?ın ?Ol? emriyle hayat bulan her canlının tekrar O?na döneceği hakikati­ne binaen Allah?a kavuşmasını nazmen bizlere anlatmaktadır.

Hulûsi Efendi Hazretleri?nin Dîvân ve Mektûbât?ını kaleme alan hattatı H. Muhyiddin Tütüncü?nün kabir kitabesi hususunda şöyle bir hatıra nakledilmektedir:

Muhyiddin Tütüncü devamlı yakınında olması hasebiyle Hulûsi Efendi?nin çok kimseye kabir kitabesi yazdığını bildiğinden şaka mahiye­tinde:

?Efendim, Muhyiddin kendi kitabesini yazacak? diye latifede bulunur. O gün akşam rüya âleminde kabir kitabesinin yazıldığını görür. Sabah uyan­dığında iki beyti hatırında olduğu hâlde son bir beytini hatırlayamaz. Durumu Osman Hulûsi Efendi?ye arz ederek yardımcı olmasını arzu eder. Hatta kitabeyi Osman Hulûsi Efendi?nin manen işaretiyle yazıldığını anladı­ğın­dan mahcup bir hâlde tamamlamasını istirham eder.

Osman Hulûsi Efendi de bu isteğe binaen şu mısralarla kitabeyi ta­mamlar:

 

Gül-i sâf-i hoş gülşen şerâbı içtim

Terk ettim dünyânın hâr u hasını

 

El sevmiş sevmemiş ben koyup geçtim

Dehrin devletini ten kafesini

 

Rûh-ı Muhyiddin?e Fâtiha kıl ihdâ

Allah dedi verdi son nefesini

 

ŞEHZÂDE-İ İRÂNÎ TAKIYYÜDDÎN

 

Mektubât?ta bulunan ve dikkat çeken bir diğer kabir kitabesi de Darende Hasan Gazi Tepesi?nde medfun bulu­nan Şehzade Takıyyüddin?in kitabe­sidir.

Zamanında Özbek asıllı olan İran Şahı?nın oğlu Takıyyüddin; kendi memle­ketinde gönül huzuru­nu yaka­layamaz. Daha huzurlu ve manevî bir ortam aramak mak­sadıyla sey­yah olarak, diyar diyar dolaşır. En so­nunda Darende?ye ge­lir. Bura­nın su­yu­nu, havasını, ma­nevî ortamını çok huzurlu bulur ve yerleşir. Haya­­tının en tatlı ve sakin yıllarını Darende?de geçirir. Ne var ki, gü­nün birinde şah olan babası vefat eder. İran?dan el­çiler gelir, Şehzâ­de?nin İran?ı teşrif edip ülkeyi yönetmesini, babasının bırak­tığı yer­den devam etmesini söy­ler­ler. Takiyyüddin?in bu durum kar­şı­sında verdiği cevap çok manidardır: ?Ben burada sükûnet içerisindeki manevî ve huzurlu hayatımı, dün­ya makamlarından olan İran Şahlığına ter­cih ederim. Ben hakkımdan vaz­geç­tim varın gidin memleketi kim yönetirse yönetsin, başınıza kim Şah olursa olsun.? Elçiler memle­ketlerine döner­ler, Şehzâde, hayatının geri­ye kalan kısmını da sade bir insan olarak devam ettirir ve bir gün çok sevdiği bu diyardan sâdece her şeyden çok sevdiği Mevla?sına kavuşmak için ayrılır. Yani rahmet-i Rahman?a vâsıl olur. Tatlı rüzgârların estiği, Hasan Gazi Tepesi?ne defnedilir.

Yıllar sonra Şehzâde Takıyyüd­din?in Darende?ye olan muhabbetine bir vefa timsali olsa gerek, Hulûsi Efendi Hazretleri de onun kabir kitabesini ya­şan­tı­sıyla müte­nasip nazmeder:

 

Şehzâde-i İrânî Takıyyüddîn

Meyletmedi bu fânî dünyaya

 

Oldu kâmil mükemmil bir ehl-i yakîn

Kavuştu Hazret-i Mevlâ?ya

 

Zâir ruh-ı âzizine bir Fâtiha ihdâ kıl

Çün bu bî-kes u bî-vâye

 

Bak vedia-i hâk-i gufrân oldu

Azm-i sefer eyledi ukbâya    1325

 

HATIRALAR VE KİTÂBELER

Kitabelerin yazılmasıyla alâkalı anlatılan hatıralarla yazımıza devam edelim.

Osman Hulûsi Efendi (k.s.) yine bir sohbetlerinde şöyle anlatırlar: ?Bir Cuma günü Korkmaz Hafız geldi. ?Hulûsi Efendi, ben yolcuyum, cenazemi yıka demeyeceğim. Fakat namazımı sen kıldır, kabir taşıma da iki satır kitabe yaz.? dedi. ?Hafız Ağa, Allah (c.c.) sana uzun ömürler versin, daha çok çay içeceğiz.? dedim. O da ?Ben rüyamı gördüm, ben yakında yolcuyum.? dedi. Üç gün sonra, Pazartesi günü vefat etti. Cenaze musallaya konulunca etrafta başka hoca efendiler vardı, ben sesimi çıkarmadım. Tam o sırada Hacı Esat Efendi yüksek sesle; ?Hulûsi Efendi, Korkmaz Hafız?ın vasiyeti vardır, cena­ze namazını sen kıldıracaksın.? dedi. Sonra namazını kıldırdık, kita­besini de yazdık.? diye buyururlar. Kitabe şöyledir:

Muhibb-i hanedân-ı âli Ahmed

Korkmaz-zâde Hacı Hâfız Muhammed

Fenânın koydu fâni lezzetini

Bekânın buldu bâki izzetini

                         1371 (1952)

 

Balaban kasabasında kan davası sebebiyle haksız yere öldürülen bir ihvanın oğluna; ?Oğul baban şehit oldu, bize çok hizmetleri vardı. Baban, Şamil Efendi?den sonra, Balaban?da ikinci kapımızdı. Ne zaman caminin inşaatı için Balaban?a gitsek, bir de bakardık ki Ahmet Emmi yanımızda. ?Efendim, çayımızı, çorbamızı içmeden mi gideceksiniz?? der, bizi evine götü­rürdü. Annenin babanın bize çok hizmetleri var.? diye buyururlar. Os­man Hulûsi Efendi?nin ilk sözü o arkadaşın gönlünü meşgul eden intikam duy­gu­sunu silip atar. Oğul baban şehit oldu deyince, gönlünde bir şey kal­maz. Sanki Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin Veda Haccı?nda sahabe-i kira­mın üzerinden kan davasını kaldırdığı gibi, Osman Hulûsi Efendi de orada gönülleri kinden temizler. Sonra ayağa kalkarak: ?Gel şimdi görüşelim.? der. Daha sonra genç arkadaşın talebine binaen ders tarif eder ve buyururlar ki: ?Oğul babanın emanetini sana verelim.?

Aynı arkadaşa birkaç gün sonraki bir sohbette: ?Baban için bir kabir kita­besi yazmıştık, verelim de, kabir taşına yazdır.? der ve aşağıda yazılı kita­beyi verir:

 

El-merhum Ahmet Azdemir

Rahmet-i Rahmân?a vâsıl oldu

Şehiden Hakk?a verdi cânın

Ru?yet-i canâna nâil oldu

Ruhu için el Fatiha.    9.10.1970

                                                    

Darende?nin Hacı­derviş Mahalle­si?nden olan Ilıcaklı Dayı, (M. Hanifi Oruç) hasta yatağındayken Hulûsi Efendi ve arkadaşları ziyaret ederler. Ilıcaklı Dayı oradakilerden şu ilahiyi okumalarını ister:

Sen başıma gel peyk-i ecel gel­meden önce

Al cânımı kurtar beni sultanım elinden

 

İlahiyi dinledikten sonra görüşüp ayrılırlar. Yatsı namazı vakti Ilıcaklı Dayı ruhunu teslim eder. Hulûsi Efendi (k.s.) bir kitabe yazar:

 

El-Hac Muhammed Hanefi Oruç

Âlem-i bekaya etti ruhu urûc

Hak?dan gayrı yoktu mültemisi

Allah dedi verdi son nefesi

Ruhu için el-fatiha

 

Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki; Osmanlı?nın insana verdiği önemi, hem yaşayanlara hem de vefat edenlere gösterdikleri saygın hayat anlayışını her safhada olduğu gibi; İslâmî usullere uygun olarak toprağa defnetme, kabir ve etrafı­nın bakımı ile kabir taşları ve kitabelerde de görmek mümkündür.

Tasavvufî Türk Edebiyatı?nın son tem­silcilerinden olan; Es-Seyyid Os­man Hulûsi Efendi (k.s.)?nin Mektûbat?ındaki gayet güzel ve anlamlı be­yitlerden oluşan kabir kitabeleri kısmı, gerek ec­dadın gösterdiği has­sasiyeti, gerekse İs­lâm?ın sarsıl­maz ölçü­le­rine uygun­luğunu yan­sıt­maktadır.