Musa Tektaş


Gönüllerin bayramı


Bayram günü mükâfat günüdür. Bu gün insanlığa yüce Allah’ın emri olan oruç ibadetinin mükâfatını aldığımız gündür. Bu gün, hep beraber sevinme günüdür.

Bayram günleri;  çoluk-çocuk, yaşlı-genç, fakir-zengin, hasta-sağlıklı bütün toplumun hep beraber sevindiği günlerdir. Yakın akrabalar ve uzak akrabalar, yakın komşu ve uzak komşular, hastalar, yaşlılar, arkadaşlar, eş ve dostlar birbirlerini ziyaret eder, birbirlerine hayır ve dua temennisinde bulunurlar. Aralarında küskünler varsa barıştırılır. Nitekim ayet-i kerîmede yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah`tan korkun ki esirgenesiniz.” (Hucurat,49/10.)

Bu gün, Peygamber efendimizin Mekke’den Medine’ye hicret ettiği zaman, Müslümanların Yahudilere ait bayram günlerinde bir sevinç ve ferahlık yaşadıklarını gördüğünde; “Allah size daha hayırlı iki bayram hediye etti” (Nesâî, 1, III, 179)  dediği, iki hayırlı bayramdan bir tanesi olan Ramazan bayramıdır.

H. Hamidettin Ateş Efendi bir bayram hutbesinde şöyle buyurmaktadır:

“Bugünler, sevinç ve mutluluk günleridir. Bu günlerde sevinmek ve sevindirmek Allah’ın ve Rasulünün tavsiye ettiği bir şeydir. Onun için bayram günlerini sevinç günleri yapmak hepimiz için dînî bir vazifedir.”

Hakikî bayramlar, sıla-i rahimde bulunmak, geçmişlerimizi hayırlarla yâd edip ruhlarını şâd etmek, îman kardeşliğini cemiyet plânında yaşatmak gibi nice mükellefiyetlerimizin edasına vesile olan, bütün toplumu kucaklayıcı ibadet günleridir.

Bayramlar, güzel duygular arasında insandaki şefkat, merhamet, vefa ve diğergamlık hislerini bileyler ve coşturur. Hem kendi hazzını, hem de başkalarını sevindirmenin hazzını yaşatır. Bayramlar, ferdin değil, toplumun manevî sevinci, bu heyecanın paylaşılması, gönül iklimine girme, bütün müslümanları gönülden kardeş hissedebilmedir. Bir kudsî hadiste Hak Teala buyurur: "Yere ve semalara sığmam bir mü`min kulumun kalbine sığarım."

Âşıkların gönlünü¸ ilâhî sırları yansıtan aynaya benzeten Hulûsi Efendi Hazretleri de şöyle buyurur:

İki cihânın mebde‘i bir kalb içinde gizlidir

Âyîne-i dîdâr olur âşıkların gönülleri

Bayram, Yaradan`dan ötürü bütün müslümanlara sevgi, şefkat, nezâkettir. Dünya, ezelle ebed arasında ruhun bir gurbet diyarıdır. Bayram, sürûr ve ızdıraplarla dolu bu gurbet âleminde Rabbin kullarına ihsan ettiği bir sürûr günüdür.

Bayram günü, mahzunları, kimsesizleri, muzdariplerin gönlünü almakla başlamalıdır. İnsanın yaratılış sebebi, Rabbe kulluk, Onun bilinmesi ve nefsin kontrol altına alınmasıdır.

Dünya hayatında ferdî ve içtimaî müessirlerden bazıları nefsanî, bazıları ise rûhânî duyguları tahrik eder. Bayramlar, bu duygular arasında insandaki şefkat, merhamet, vefa ve diğergamlık hislerini bileyler ve coşturur. Hem kendi hazzını, hem de başkalarını sevindirmenin hazzını yaşatır.

Bayramlar, ferdin değil, toplumun manevî sevinci, bu heyecanın paylaşılması, gönül iklimine girme, bütün müslümanları gönülden kardeş hissedebilmedir.  Bayram, Yaradan`dan ötürü bütün müslümanlara sevgi ve kardeşlik nazarıyla bakma günüdür.

Dünya, ezelle ebed arasında ruhun bir gurbet diyarıdır. Bayram, sürûr ve ızdıraplarla dolu bu gurbet âleminde Rabbin kullarına ihsan ettiği bir sürûr günüdür. Bayram günü, mahzunları, kimsesizleri, muzdariplerin gönlünü almakla başlamalıdır.

Hadis-i Şerif mucibince ilk bayramlaşma en çok âlâka, yardım ve şefkat bekleyen geçmişlerimizle onların kabr-i şeriflerini başlamalıdır. Ecdad, insanın kendi akıbetini görebilip, ibret alabilmesi için kabristanları hep şehir ortalarına yapmıştır. Nitekim Fahri Kâinat (s.a.v) buyurur: "Size iki vaiz (nasihatçi) bıraktım. Biri susar biri konuşur. Susan nasihatçi ölümdür. Konuşan ise Kur`ândır."

 

Her bayram namazından sonra, Hulûsi Efendi Hazretleri Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerinin ve Taceddin-i Veli hazretlerinin ziyaret ederlerdi.

 

Taceddin-i Veli Hazretleri demişken, şu beyitleri hatırlarız:

 

Taceddin-i veli hazretlerinin

 Kurulmuş bir otağıdır Zaviyem

 

Gamlı gelen neşelenip şad gider

Zevk ve sürur kaynağıdır Zaviyem

 

Şöyle bir hatıra nakledilmektedir:  Ziyaretçilerden biri sohbet esnasında 

-Efendim burada medfun olan büyüklerimizden zat-ı muhterem kimdir? Diye sorar. Hulûsi Efendi’de şöyle cevaplar:

-“Merhume validem, Fatıma hanımın babası İbrahim Efendi vasıtasıyla, ana tarafımızdan ecdadımız olan Es-Seyyid İbrahim Taceddin Veli Hazretlerinin ve oğlunun kabirleri vardır. Onların yanında ailemizden olanlar defnedilmiştir.”

 

SAMİMİ BİR HAKK DOSTU TACEDDİN-İ VELİ HAZRETLERİ

Taceddin-i Veli Hazretleri, hicri.650/miladi. 1252`de Darende`de vefat etmiştir. Oğlu Şeyh Ali`nin kabri de kendisinin yanında bulunmaktadır. 13. yüzyılın ortalarında Diyarbakır Kadılığı`nda bulunduğu ve orada bir cami ile bir kütüphane yaptırmış olduğu söylenmektedir. Gerçekten de vakıf kayıtları arasında Diyarbakır`daki Taceddin Mescidi Vakfı adına kayıtlar bulunmaktadır.

Hulûsi Efendi Hazretleri sohbetine şöyle devam eder:

“Bu mevki daha önce Şeyh Ali`nin Zaviye Mescidi`ne vakfettiği hanelerin yeri idi. Daha sonra Şeyh Hamid-i Veli Tekkesi`nin hizmetine verilmişti. Hanelerde Halveti sofileri kalmaktaydı.

Bahçenin karşısındaki harabe yer ise, İbrahim Taceddin-i Veli`nin zaviyesine ait mescidin yeridir. Orayı da inşallah ihya edeceğiz. Vakıf malı olması hasebiyle ileride orayı inşallah ümmet-i Muhammedin hizmetine mahsus gayesine matuf güzel bir yer olarak değerlendireceğiz. Oğlu Şeyh Ali`nin buralar hakkındaki vakfiyesi günümüze kadar ulaşmıştır, bizim elimizdedir, dedi. Sonra Osmanlıca yazılı vakfiyeyi okur.

Vakfiyenin sonundaki "erkek evlatlarımdan yaşayan olmazsa, kız evlatlarımdan neslimden gelenler" burayı kullansın, sahip çıksınlar buyuruyor. Elhamdülillah bu mazhariyet bizlere nasip oldu. Birkaç yıl önceye kadar buralar da harabe idi. 1944 yılında bu evi, merhum validemin arzusuna binen yaptık, biz buraya taşındık. Bahçeyi gül bahçesine çevirip, büyüklerimizin hatırasını yaşatıp, bıraktıkları eserlere ve hizmetlere sahip çıkacağız inşallah, der. Çaylarını yudumlayan misafirler bu güzel tarihi bilgileri dinledikçe daha yakından görmeyi, o yüce şahsiyetleri ziyaret etmeyi arzuluyorlardı. Tam bu sırada Hulûsi Efendi şöyle buyurur:

-Çaylarınızı bitirin, sizlerle Taceddin-i Veli hazretlerini ziyaret edelim. Bir beyitimizde samimi bir gönülle biz şöyle demişiz:

 

Her veliyullah cemalullaha bir âyinedir

Hem musaffa dilleri Hakk sırrına gencînedir

 

VELÎ TOPRAĞINA SAYGI

Hep birlikte hazirenin başına ziyarete giderler. Hulûsi Efendi (k.s.);

"Evliyaullahtan kutbul-muhakkikin Es-Seyyid Eş-Şeyh İbrahim Taceddin Veli ve oğlu Ali kuddise sırruhul celi hazretlerin ve civarında medfun olan zevatın ruhu için el-fatiha" der.

Sonra bir dostunun defterine şu ibareyi yazar:

"Ey zâir; Taceddin Veli Hazretleri, ömrü boyunca Allah için mahlûkata hürmet ve şefkat etmiş ve bir karıncanın bile gönlünü incitmemiştir. Bu ulu kişinin toprağına saygı göster, hürmet et."

Bu bayram, kırık kanatlı yaralı bir kuş gibi olan mazlumlara, muzdariplere, yorgun gönüllere, yetimlere, zulüm altındaki Müslümanlara bîkeslere el uzatma günüdür. Onların bir tebessümü, bize hakîkî bir bayramın buketi olacak, bahar neşesine götürecektir. Nitekim Mesnevîsinde Mevlana buyurur:

"Eğer senin gönlün varsa gönül Kâbe`sini tavaf et. Topraktan yapılmış sandığın Kâbe`nin mânâsı gönüldür." "Cenabı Hak görünen, bilinen suret Kâbe`sini tavaf etmeyi kirliliklerden temizlenmiş, arınmış bir gönül Kâbe`si elde edesin diye sana farz kılmıştır."

 

Hulûsi Efendi Hazretleri de şöyle buyuruyor:

 

Gönülden başka bir sevdâ çıkarsa

Mekân-ı maksad-ı aksâ gönüldür

 

Anı bir kimse taş urup yıkarsa

Denir yık Ka`be`yi yıkma gönüldür

 

 

Demişlerdir gönüldür Ka`betu`llâh

Nazargâh-ı Hudâ şâzı gönüldür

 

Çıkardıkda kamuyu ara yerden

Safâ vü Merve Hicâz`ı gönüldür

 

Müslümanların kalbi ve nabzı, tek bir insanın nabzı ve kalbi gibi olmalıdır. Bayramın hakîkatine ancak yardımların sürûru ile yaklaşılabilir.

Buna muvaffak olanlar nefs engelini aşıp gerçek insanî cevherini ortaya koymanın saadetine ulaşmış olurlar. Zira bütün ulvî davranışlar, ruhumuzu kuşatan, gaflet libaslarından kurtulmanın bir tezahürüdür. Böylece bayramlar, topyekûn beşeriyetin, insanlığın ulvîleşmesi cehdinde müstesna bir fırsattır. Ne saadet bu fırsatı değerlendirip bayramın hakikatini idrak edebilenlere...

Ramazanda kazandığımız güzel huy ve hasletleri bu mübarek aydan sonra da devam ettirmeliyiz. Hulusi Efendi Hazretleri bir hutbelerinde şöyle buyuruyorlar:

 “Biliniz ki; müminlerin beş bayramı vardır: Bunların, birincisi: Herhangi müminin defterine hiçbir günah yazılmadan geçirmiş olduğu gündür.
İkincisi: Dünyadan imanla göçtüğü, imanla çene kapayarak Allah`a kavuştuğu gündür.
Üçüncüsü: Sırattan selâmetle geçip Cehennemden yakasını kurtardığı gündür.
Dördüncüsü: Cennete girdiği gündür.
Beşincisi: Allah (c.c)`ın cemâl-i bâ-kemâlini gördüğü gündür ki işte müminlerin bu bayramı, bayramların bayramıdır.

Allahu Teâlâ Hazretleri cümlemizi melekler gibi ehl-i tâat olanlardan eyleyip cemâl-i bâ-kemâlini görme bahtiyârlığına eren kullarından eylesin. (Âmîn)"

 

Behlül Dânâ Hazretleri buyurur ki:

“Gerçek bayram yeni elbise giyene değil, Allâh’ın azabından emin olanadır.”


Gerçek bayram, Hakk’ın bizden râzı olmasıdır. Dolayısıyla bilhassa bu sevinç günlerinde yetim, kimsesiz, fakir ve muhtaçları sevindirelim ki, ilâhî rahmet ve merhamet tecellîlerinden nasip alabilelim.

Bayram; Kendisini muzdariplerin tebessümüyle bir gülşene çevirebilenler için ne güzel bir dünya cennetidir!. Ramazân’ın bütün rûhânî tezâhürlerine mâkes olarak ümmeti kucaklayabilen mü’min gönüller için ne güzel bir ikramdır!..

H. Hamidettin Ateş Efendi’nin kelamlarıyla yazımızı tamamlayalım: 

“Ramazan ayı boyunca uzak durduğumuz her kötülükten bu günlerde de uzak durup mübarek Ramazan ayı boyunca kazandığımız güzel alışkanlıkları, devam ettirmeliyiz.”

Tıpkı Ramazân-ı şerif gibi ilâhî irade ile sınırlandırılmış olan ömürlerimizi, kulluk heyecanı ve âdâbı ile geçirmeye gayret edelim ki; âhiretimiz, bayram günümüz olsun. İhlâslı niyet ve amellerle îfâ ve ihyasına gayret ettiğimiz bu Ramazân’ımızı -Rabbimizin lütfuyla- aynı rûhâniyet ve feyiz ile gelecek senenin Ramazân’ına bağlayabilme azmi içinde olmalıyız.

Ramazân’ın rûhânî iklimini ömrümüzün muhtevasına yaygınlaştırarak feyizli bir hayat yaşamayı ve vefatımızın da ebedî bir bayram sabahı hâline gelmesini ihsan eylesin!

Cenab-ı Allah mübarek bayramımızı; vatanımız, milletimiz ve bütün İslâm dünyası için huzur ve saadet vesilesi kılsın! Mutlu bayramlar geçirmeyi hepimize nasip eylesin. Bayramınız mübarek olsun…