Hac, dinimizin beş temel şartından olup, hem bedenî, hem de malî bir ibadettir. Haccın farz oluşu Kur’an-ı Kerim’de Âl-i İmran suresinin 97. ayetiyle sabittir. Bu ayette Cenab-ı Hakk (c.c.) mealen şöyle buyurur.
"Hacca gidip gelmeye gücü yetenlere, Allah için Kâbe’yi ziyaret etmek farzdır. Bir kimse küfreder, haccı terkederse, şüphesiz Allahu Teâlâ âlemlerden (her şeyden) müstağnidir."
Hz. Peygamber (s.a.v) de bir hadis-i şeriflerinde; "Ey insanlar! Allah, haccı üzerinize farz kıldı, öyle ise haccediniz." buyurmuşlardır.
Müslümanlara hac ibadetini farz kılınmasında, büyük hikmetler ve sayısız faydalar vardır.
Her yıl milyonlarca insan dünyanın çeşitli ülkelerinden kalkarak, türlü zahmet ve maddî külfetlere katlanarak; İslâm güneşinin doğduğu, İslâm Peygamberi’nin yaşadığı, sahabelerinin şehit düştüğü mukaddes beldede buluşuyor; kutsal mekân ve makamlarda toplanıyorlar. Irk, renk, dil ve mevki farkı gözetmeksizin, her türlü sıfatlardan sıyrılarak, aynı şekil ve aynı renkteki ihramlar (örtüler) içinde bir tek Allah (c.c)’a yöneliyor, O’nun yüce huzurunda durarak O’na ibâdet ediyor; hep beraber O’na kulluk borçlarını ödüyorlar.
Bu yazıyı kaleme almamızın esas sebebi 1982 yılında Tercüman Gazetesinde neşredilen bir haberdir. Haberin metni şöyledir:
“Hacı adayları mukaddes topraklara kafileler halinde hareket ediyorlar.
Hac farizasını yerine getirmek için sabırsızlanan hacı adayları, mukaddes topraklara kafileler halinde hareket ediyorlar. Çeşitli illerden karayolu ile Arabistan`a gidecek olan hacı adayları çıkış işlemlerinin yapıldığı İskenderun Havaalanı`nda konaklıyorlar.
Konaklama merkezinde her hangi bir sıkıntı ile karşılaşmadıklarını belirten hacı adayları, her türlü ihtiyaçlarını İskenderun Belediyesi`nin getirdiği hizmetlerden karşıladıklarını, çıkış işlemlerinin çabuk yapılmasından memnun olduklarını söylüyorlar.
Malatyalı hacı adayları arasında en çok ilgiyi Hacı Hulûsi Ateş görüyor
Öte yandan, Cilvegözü’nden mukaddes topraklara hareket etmeden önce çıkış işlemleri için İskenderun`daki konaklama merkezinde bekleyen kafileler arasında en çok ilgiyi Malatyalı hacı adaylarından Darende Şeyh Hamid-i Veli Camii İmam-Hatibi Hacı Hulûsi Ateş gördü.”
Sevgili Peygamberimiz hayatı boyunca dört defa umre, bir defa hac ziyaretinde bulunmuştur. Bu durumu Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri manzum olarak şöyle ifade ediyor:
Çâr umre vâhid hac yaptı ol Rasûl
Bu haber sıhhati sîkatten menkûl
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, Mektûbat`ındaki ikinci mektubunu mahdumlarına kutsal beldelerden yazmışlardır. Mektup şöyledir:
"Ahmed Şemseddîn ve Hâmid Hamîdeddin,
26 Zilkade-i Şerîfe mütesâdif Cuma namazını Mescid-i Nebevî Aleyhissalatü Vesselam`da kıldık. Münevver Ravza-i Aleyhissalatü Vesselama bakarak mektûbu yazıyorum ve sizleri de hatırlıyorum.
Muhtelif ırklara mensûb Müslüman kardeşlerimizin içinde bir huzûr-i ma`neviye bulunmakta ve onların refîk kabûllerini nebean eden muhabbetlerinin mazhariyyetiyle dil-şâd olmaktayız.
Yarın inşallahü teâlâ farîza-i haccı îfâ için, Mekke-i Mükerreme`ye hareket etmek müyesser olursa gideceğiz. Cümle hüccâc-ı kirâm sıhhat ve âfiyetteler. Ol tarafta cümle ahbâba ve akrabâya selâm ve dualar eder gözlerinizden öperim."
Hac yolculuğu tatlı hatıralarla doludur. Tasavvuf büyüklerinin bu yolculuklarda yaşamış oldukları hatıralar bizlere yön verir. Hulûsi Efendi’nin hac hatıralarından çeşitli örnekleri sizlerle paylaşalım. İnşallah bir gün bizler de bu kutsal yolculuğa büyüklerimizle çıkar ve manevî hazlar aldığımız hac ibadetini kâmilen yerine getiririz.
Hulûsi Efendi (k.s) 1964 yılında hacca giderlerken, Konya’ya uğrar. Mevlâna Hazretlerinin türbesini ziyaret eder. Orada görevli bir komiser Osman Hulûsi Efendi’ye: “Efendim hacca gidiyorsunuz, Allah (c.c.) kabul etsin. Fakat bu kabir ziyareti ne oluyor, dinimizde böyle bir şey var mı?” der. Hulûsi Efendi Hazretleri: “Evet hac ibadeti dinî bir vazifedir. Dinimizin bir umdesi de, büyüklere hürmet, küçüklere şefkattir. Burada medfun bulunan Hz. Mevlâna (k.s) bir İslâm büyüğümüzdür. Hem de Allah (c.c)’ın bir velisidir. Onun için burayı ziyaret ediyoruz.” der. Komiser tekrar sorar: “Efendim bu Allah (c.c)’ın velisi ne oluyor, bunlar da bizim gibi insan değil mi?” Hulûsi Efendi Hazretleri şöyle buyurur: “Siz sigara içer misiniz?” Komiser: “Evet içerim” der. Osman Hulûsi Efendi: “Peki sigaranı güneşe şöyle tutup yakabilir misin?” der. Komiser “Hayır yakamayız” der. Hulûsi Efendi şöyle buyurur: “Adese (mercek) diye bir cam parçası vardır, adeseyi güneşe tutar, güneş ışınlarını sigaranın ucunda toplarsan bir müddet sonra sigaranın yandığını görürsün. İşte Allah (c.c.)’ın velileri de adese (mercek) gibidir. Cenab-ı Allah (c.c.)’ın füyuzatını alır, kullarına aktarır. İşte velilerin normal insanlardan farkı budur.” Komiser aldığı cevap karşısında memnun olur. Hulûsi Efendi Hazretleri’nin elini öper dua ister.
“DARENDE’NİN SUYUNDAN, BİR AVUÇ SU, TOPRAĞINDAN BİR AVUÇ TOPRAK OLSAM O ŞEREF BANA YETER.”
Hulûsi Efendi Hazretleri bir sohbetlerinde şöyle buyurur:
“Pirimiz İhramcızâde Hazretleri hac dönüşü Darende’yi teşrif ettiler. Bizim bahçede oturuldu, çok kalabalık vardı. İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi (k.s): “Gardaşlarım Darende’ye ilk geldiğimizde bir çocuk bize yol gösterdi. Biz de o çocuğa para vermek istedik, parayı almadı, “Ben himmet isterim” dedi. Biz de ona himmet ettik. İşte o çocuk bu Hulûsi Efendi’dir. Gardaşlar, şimdi Hulûsi biz, biz Hulûsi, olduk. Darendeliler Darende’nizin kıymetini bilin. Darende’nin suyundan, bir avuç su, toprağından bir avuç toprak olsam o şeref bana yeter.” diye buyurdular. Pir Efendimiz o yıl Darende’yi üç defa teşrif ettiler. 1969 irtihâl senesiydi. “Cebrail (a.s) Rasûlullah (s.a.v) Efendimizi her yıl ziyarete gelir, Kur’an-ı Kerim’i hatmettirirdi. Rasûlullah (s.a.v)’ın irtihâli senesi üç defa gelmiş, üç defa hatmettirmişti. Pir Efendimiz de o yıl üç defa Darende’ye geldiler. (Osman Hulûsi Efendi bunları anlatırken gözleri yaşla dolu dolu idi, cemali ise renkten renge giriyordu). Hazret aslında Dîvân’ında bu manevi vazifeyi şöyle ifade buyuruyor:
Hulûsî yektâ-yı cihân ankâlığın kesb eyledin
Şimden geri dil-dar ile menzil-gehindir lâ-mekân
Bir arkadaş anlatıyor: “Bir hac ziyaretinde Altınoluğun karşısında idik. Arkadaşlar Hulûsi Efendi’nin etrafında oturuyorlardı. Bazı arkadaşlar Efendi’ye müteveccihen oturdukları için, Kâbe’ye arka dönmüş oluyorlardı. Bu durumu gören bir zat arkadaşlara: “Kâbe’ye arka dönülmez” dedi. Adam gitti. Osman Hulûsi Efendi; “Âdem’e arka dönmeyin de nereye dönerseniz dönün.” diye buyurdular.
Hacı Naciye Ateş Valide bir hac hatırasını anlatıyordu: “Efendi ile beraber Arafat vazifemizi ifa ettikten sonra Müzdelife’ye gidecektik. O sırada Elbistanlıların kamyonu geldi. Biz Efendi ile şoför mahalline bindik, arkadaşlar da kamyonun üzerine bindiler. Bir ara Efendi “Gönlümüzde bir sıkıntı oldu. Arabadan inin”, diyerek arkadaşlara inmelerini söyledi. Arkadaşlar çok çabuk arabadan atladılar. Yaya olarak Müzdelife’ye vardık. Henüz kimse gelmemişti. Bir çeşmenin yanına durduk su akmıyordu. Efendi ilerdeki tepeyi gösterdi tepenin arkasından bilek kalınlığı su akıyordu. Hulûsi Efendi arkadaşlara hemen abdest almalarını, su kaplarını doldurmalarını söyledi. Abdest aldık, kapları doldurduk su kesildi. Bir daha su akmadı. Himmetlerini her yerde gördük, dağın başında bile ihvanını susuz koymadı ihvanına sahip çıktı.”
H. Hamidettin Ateş Efendi de, 2000 yılındaki hac ziyaretinde, Arafat’a çıkarlar. Yanındakilere ‘Namaz için hazırlıklarınızı yaptınız mı’ diye sorar. Arkadaşlardan bir tanesi uyukladığını ve abdestinin olmadığın söyler. Bu arada Hazret bulundukları mekânın az ilerisinde bir kaya üzerinde 5 litrelik bir su bidonunu işaret ederek, ‘Su hazır hemen abdest alın’ buyurur… Böylece arkadaşlarının dara düşmesine razı olmaz… Aynı yıl Mekke’den Medine’ye gitmek üzere dört arkadaşla hareket edileceğini akşamdan bildirir. Üç arkadaş hazır olur ancak bir ağabeyimiz gecikir. Valizler arabanın bagajına yerleştirilmiştir. Araba bir müddet bekler, ancak yine arkadaş gelmez. H. Hamidettin Efendi şöyle buyurur: “Biz yol arkadaşımızı almadan gitmeyiz, valizleri indirin, otobüsle gideriz”. Valizler indirilir bir müddet sonra, mahcup bir şekilde arkadaş telaşla gelir. Ona hitaben: “Seni almadan gitmeyeceğimizi söyledik ve bekledik. Bizde vefasızlık olmaz” buyurur…
“HAC ARKADAŞIMIZ OLURSUNUZ”
Her türlü sosyal faaliyetin başında yer alan Hulûsi Efendi Hazretleri, Darende’ye bir fabrika kazandırmak gayesiyle 1970 yılında yoğun çalışmalar başlatmış; hatta Darende’den bir heyetle yurt dışı gezisine çıkarak Almanya’daki hemşerileri ziyaret etmiştir. Türkiye’ye döndükten sonra aynı amaçla, yurt içindeki bazı illeri de ziyaret ederek oralardaki hemşerilerinin bu husustaki yardımlarına aracılık etmiştir. Böylelikle, önce Çimento Fabrikası olarak düşünülen ve daha sonradan İplik Fabrikasına dönüştürülen tesisin açılmasına, memleketin millî gelirine katkıda bulunulmasına önderlik etmiştir.
Yurt dışı gezilerinde yanında bulunanlardan, Darendeli esnaf, konu ile alâkalı bir hatırasını şöyle anlatıyor:
"Hulûsi Efendi ile birçok ülkenin sınır kapısından geçerek Almanya’daki hemşerilerimizi ziyaret ettik. O öyle büyük bir insan, Allah’ın öyle sevgili kulu idi ki, yabancı devletlerin sınır kapılarındaki görevliler bile, onun valizini kontrol amaçlı hiç açmadılar, onun üzerini hiç aramadılar. Bizim bütün eşyalarımız gözden geçirilirken, muhterem Osman Hulûsi Efendi’ye yabancı görevliler bile hürmet ediyor, ona güveniyor ve saygı gösteriyorlardı. O bütün âlemin sevgisini ve güvenini kazanmış bir şahsiyetti. Onun için büyük işler başarmış ve millete, memlekete hizmet etmiştir."
Hulûsi Efendi Hazretleri orada Darendeli esnaftan yol arkadaşı olan H. Ahmet Söylemez’e “İnşallah sizinle bir de hac da tavaf yaparız. Hac arkadaşımız da olursun” buyurur. Zaman elvermez yıllar geçer. Hulûsi Efendi Hazretleri ahirete irtihal eder.
2000 yılında Darendeli hacılar bir kafile ile H. Hamidettin Ateş Efendi’nin yanına gelip “Allah’a ısmarladık, hacca gidiyoruz, dua buyurun” derler. Bu kafilenin içinde Hulûsi Efendi Hazretlerinin Almanya yolculuğunda yanında bulunan ve “Hac arkadaşımız da olursunuz” buyurduğu H. Ahmet Söylemez de vardır.
Aradan günler geçer, ani bir kararla H. Hamidettin Ateş Efendi de bayrama yakın hac ziyareti için Hicaz’a giderler. Önceden planlı olmadığı için, otel odası aranır. Çok büyük bir oda bulunur. Efendi Hazretler tutalım der. Yanındaki arkadaşlar, bu kadar büyük odayı ne yapacağız Efendim deseler de Efendi Hazretleri, lazım olur tutalım buyurur. Otele yerleşirler, dışarı çıkarlar. Karşı otelin önünde duran Darendeli bir hemşeri (Şeyho Yurdakul) aniden H. Hamidettin Ateş Efendi’yi uzaktan görünce şaşırır. Acaba yanlış mı görüyorum, birkaç gün önce, Allah’a ısmarladık dedik, Efendi geleceğim falan demedi, demek ki birini benzetiyorum, diyerek yaklaşır. H. Hamidettin Ateş Efendi halini sorar, görüşürler. Hemşeriler nerede derler, otel yakın olduğu için o da “Biz arkadaşların yanına gedelim görüşelim” buyururlar. Onlarda koridorda karşılar hürmet gösterirler. Bu arada H. Ahmet Söylemez “Efendim, muhterem babanız Almanya’dayken bir sözü vardı, ‘Sizinle bir tavaf yaparız, hac arkadaşı oluruz’ buyurmuştu. O sözü gerçekleştirmek size nasip olacak… Bizimle birlikte bir tavaf yapabilir miyiz?” der. Efendi Hazretleri de “Efendi Hazretlerinin sözünü biz yerine getirelim” buyurur ve beraber tavaf ederler. O gün akşam 40 kişilik Darendeli hacılar gurubunu akşam yemeğine ve çay içmeye otele davet edeler. İşte o zaman büyük odanın tutulmasının sırrı da ortaya çıkmıştır.
Fotoğraflar için tıklayın