Musa Tektaş


Aşık Mevlüt’ün ardından


 

9 Eylül 2012 Pazar günü yakalandığı mide kanseri hastalığı vesilesiyle son bir kez Somuncu Baba’yı, H. Hamidettin Ateş Efendi’yi ziyaret için Darende’ye gelmişti. Bu son arzusunu Allah nasip etmiş, çocukları yerine getirmişti. H. Hamidettin Ateş Efendi ile görüştü, çay içti sohbet etti. Hasta olmasına rağmen, şiir okudu, hatıralardan bahsetti… Son olarak ayrılırken, “Efendim Allahu âlem vadem yakın son demimde sizi ziyaret etmek, duanızı almak istedim, artık ölsem de gözlerim açık gitmez, sizi gördüm,  sohbetinize katıldım” diyerek ayrılmıştı. İlk tanışmamızdan bu yana on iki yıl geçti, 25 Eylül 2012 tarihinde Âşık Mevlüt Hakk’ın rahmetine kavuştu, ahirete göçtü.

 

Anadolu; kültürümüzün, değerlerimizin ve şiirimizin beşiğidir. Her köyden, her kasabadan öyle insanlar, öyle âşıklar çıkmıştır ki, onlar duygularıyla, düşünceleriyle bu kültüre hizmet etmiş, yumak yumak sevgi dokumuş, aşkın kitabını okumuş, bülbül gibi şakımışlardır.

Köy âşıkları etrafça sevilen hatta yarı ermiş kabul edilip, hürmet edilen insanlardır. Çünkü onların sözleri genellikle hakikati yansıtır. Onları “Hakkın söylettiğine” inanılır. Kelime hazineleri farklılık arz eder. Genellikle yaşanılan çevre ve hayatın önemli etkenleri tekrar konusu olabilir.

Bu tip âşıklara yakın çevremizden ve günümüzden bir örnek olması bakımından bu yazımızda şiirleri hiçbir yerde yayınlanmamış, pek tanınmamış ancak gönlü zengin, mütevazı, Hakk vergisi bir şair olan Âşık Mevlüt`den bahsedeceğim. Kendisiyle 6 Ağustos 2000 tarihinde tanışmıştık. Daha önceden ismini duymuştum ama birkaç kez haber göndermemize rağmen bir türlü fırsat bulup gelememişti. Hulûsi Efendi`ye yazmış olduğu bir şiirini ve bazı şiirlerini daha önce kendinden dinleyen Muhterem H. Hamidettin Ateş Efendi`den duymuştum. Kendilerinin isteği doğrultusunda bu âşığımızın şiirlerini derlemek üzere bir araya geldik uzun röportajlar yaptık. Bunları gazetemizin çeşitli sayılarında yayınladık.

 

Âşık Mevlüt; 1949 yılında o zaman Darende`ye bağlı olan Ayvalı Deresi havalisinden Yukarı Selimli Köyüne bağlı Almalı Mezrasında dünyaya gelmiştir.  Asıl adı Mevlüt Kurnaz`dır. Ayvalı Deresinden “Gadalı” ailesine mensuptur. Babasının ismi Halil İbrahim`dir. Bütün hayatı köyünde geçmiştir, okuma yazma bilmez, şiirleri de hiç kaleme alınmamıştır, ezberinden okur. 19 yaşında iken evlenmiştir.  5 oğlan 2 kız olmak üzere 7 çocuğu olmuştur. Kendi okuma imkânı bulamadığı halde o çocuklarını okutmaya gayret göstermiştir. Kırmızı benizli, uzun boylu, zayıf yüzlü olan Âşık sevimli ve sakindir.  Yukarı Selimli Köyü 1990 yılına kadar Darende`ye bağlıdır. Kuluncak ilçe olduktan sonra,  Hekimhan’a bağlanmışsa da eskiden olduğu gibi Selimli`ler Darende`ye gelir-gider bütün ihtiyaçlarını buradan karşılarlar.

 

İlk şiir yazmaya başlamasını kendi şöyle anlatıyor;

“Şiir yazmaya ilk başlamam, Hulûsi Efendi`yi görüp, çayını içtikten sonra başladı. 13 yaşındaydım. Abim bana ortak bakmak üzere Darende`den Hacı Emin`in iki keçisi olduğunu onu gidip getirmemi söyledi. Abim, Hacı Emin demiş ama ben “Hacı Emmi” anladım. O zamanlar Somuncu Baba camisini ve siyah sakallı olan Hulûsi Efendi`yi rüyalarımda çokça görürdüm. Tabi gönlüm bir defa buraya akmıştı. “Hacı Emmi” anladığım için sanki bana Hulûsi Efendi`yi tarif etmiş gibi çarşıdan birine “Hacı Emmi”nin evini sordum. O da bana öğütlenmiş gibi Zaviye Mahallesine gitmemi orada evinde bulacağımı söyledi. Bunlar hep Allah`ın ikrarında varmış, nasibimiz varmış. İçeriye girdim ki büyük bir sohbet meclisi kurulmuş, herkes huzur ile oturuyor, ilahiler okunuyordu. Bana da çay doldurup verdiler içtim. Hayalimin ötesinde tarif edemeyeceğim âlemler yaşadım. Bu arada sofra geldi yemek yedik. Aylardan Nisan olmasına rağmen sofrada yeşillik (marul, maydanoz vs) vardı, nasıl yettiğini nerde bittiğini düşündüm.. O zamanlar şimdiki gibi her şey her zaman bulunmuyordu. Tâ ki, bahçelere ekilen sebzeler bitecek ki, herkes yeşillik yüzü görsün. Neyse ben o anda gönlümden sofrada bulunan yeşilliklere hayret ettim. Oradan kalkınca ben hiçbir şey söylemeden Hulûsi Efendi beni çağırdı bana dönerek; “Pir Efendimiz İhramcızâde İsmail Hakkı Efendi bizim için; “Her nimet oğlumuz Hulûsi`nin ayağına gider” buyurmuşlar, burada her gün dolar taşar, nasibi olan herkes yer buyurdular. Yine ağzımla bir şey söylemediğim halde; “Oğlum bizde keçi bulunmaz, senin aradığın Hacı Emin`dir, keçi onda bulunur ortakçılık yapar” diyerek bana yol gösterdi. Elini öptüm dışarıya çıkınca cebime şeker koydu. Sanki içimden başka âlemlere gidip gelmiştim. Yüreğim coşuyor, içim içime sığmıyordu. Oradan ayrıldım, çarşıya vardım, Hacı Emin`i buldum iki tane keçi aldım, köye doğru yola koyuldum. Bu ilhamı Allahu Teâlâ o günden sonra bana buyurdu.”

 

Âşık Mevlüt büyük bir ihsana kavuşmuştur. Sohbetin ve Hulûsi Efendi`nin hüsnü nazarından etkilenmiştir. Dünyanın gerçek yüzünü faniliğini fark etmiştir. Çocuk yaşta olmasına rağmen yakaladığı fırsatın kıymetini anlatırcasına ilk şiirini yazmıştır. Aşağıda görüleceği gibi okuryazarlığı olmayan âşık şiirlerini sinesine yazmış, ama deftersizliği kalemsizliği hayıflanarak dile getirmiştir. (Orijinal söyleniş şekline göre yazmaya gayret ettik, yöresel şive ve söyleniş biçimleri açısından önem arzeder) İlk şiiri şöyledir:

 

Elime alayım defter kalemi

Ben günümü boşa salmam elemî

Gene açdın sinamdaki yâremi

Aşan gün bir daha geri döner mi

 

Kalemsiz deftersiz bir âşık oldum

Dünyanın gamini sırtıma aldım

Mübarek günlerim boşuna saldım

Aklı olan bu dünyaya kanar mı

 

Âşıklar konuşur sıtkile candan

Kalem defterim yok yazdım gönülden

Gelen göçer gider bu yıkık handan

Fikri olan bu dünyaya kanar mı

 

Yâreme kâr etmez melhamla doktor

Müslüman olana beş vakıt haktır

Dünya senin olsa faydası yoktur

Aklı olan bu dünyaya kanar mı

 

Başa gelenleri söylüyor dilim

Zalım nefis bana eyledi zulüm

İstersen yüz yaşa ölüm var ölüm

Aklı olan bu dünyaya kanar mı

 

Ağaç zaman ile döküyor yaprak

Boş geçen vaktına hayvah de hayvah

Yüz elli yaşasan sonundur toprak

Aklı olan bu dünyaya kanar mı

 

Konuş Âşık Mevlüt doğru sözün var

Biliyorum hakka bağlı özün var

Şu dünyada üç beş arşın bezin var

Aklı olan bu dünyaya kanar mı

 

Âşık anlatmaya devam ediyor; Hulûsi Efendi ile ilgili bir hatırasını ve şiirini kendi diliyle şöyle tarif ediyor;

“Oğlumun biri çocukken ağır hastalık geçirdi üç yıl yürüyemedi. Malatya, Sivas Adana ve Ankara bırakmadım doktor-doktor gezdim.(Bu gün çocuk burada evlendi üç çocuğu var Manisa Akhisar’da esnaflık yapıyor, beni arabasıyla o getirdi) O zaman şifa umuduyla çocuğu Şeyh Hamid-i Veli Camii`ne getirdim. Ben kendisine daha hiçbir şey söylemeden namazı kıldıktan tesbihi çektikten sonra Hulûsi Efendi mübarek cebinden bir şeker çıkardı, çocuğa doğru yuvarladı. Hiç yürüyemeyen çocuk o anda koşarak gitti şekeri aldı ve ağzına götürdü. O zaman dünyalar benim oldu. Oracıkta şu şiir doğdu; (Yanık sesiyle, gönülden geldiği gibi ezik bir beste ile coşkulu olarak gözyaşıyla okumaya başladı. Şiiri kendi ağzından dinlerken bizleri de ağlattı)

 

Âşık yarasını deşse

Gene coşkun çaylar coşsa

Yolum Darende`ye düşse

Havaslıyım Darende`ye

 

Gene yârem sızıladı

Kalem defter yazıladı

Gönül dostu arzuladı

Ben uğrasam Darende`ye

 

Dilim oldu yazar kalem

Yine sızıladı yârem

Hulûsim bu derde melham

İlaç olmuş Darende`ye

 

Bağında yetişmiş üzüm

Efendimi görse gözüm

Doktora kalmamış lüzum

Tabib olmuş Darende`ye

 

Arasam bulunmaz dengi

Nefsiyle eylemiş cengi

Darende`de Hulûsi Efendi

Bir gül olmuş Darende`ye

 

Nefs elinden çekmiş cefa

Dünyada az sürmüş sefa

Şıh Hamid Somuncu Baba

Şifa olmuş Darende`ye

 

Konuştukça yârem azar

Balık Allah deyip yüzer

Âşık Mevlüt okur yazar

Kalem olmuş Darende`ye

 

Âşık her türlü nimete erdiği bu velinin kapısında dermanını da bulmuştur. Sözleri duygularının tercümanıdır. Ne kadar söylese azdır. Çünkü bu şiirler sevginin muhabbetin mahsulüdür.  Mısralardaki kelimelere dikkat edildiğinde, “melham” diye tabir ettiği, ilaçtan doktor`dan, şifa`dan bahsetmektedir. Manevi şifayı Hulûsi Efendi (k.s)’nin kapısından bulmuştur.

 

“ÂŞIK ÇOBAN, ÇOBAN ÂŞIK OLUNCA”

06 Ağustos 2000 tarihinde H. Hamidettin Ateş Efendi`yi ziyarete gelen âşık, Hamidettin Efendi`nin huzurunda ve bazı misafirlerin yanında Hulûsi Efendi`ye yazmış olduğu şiirleri içli içli okumuştu. Oradan kalkıp röportaj için başka bir mekâna geçince, daha teybimizi ve videomuzu hazırlar hazırlamaz; söylemeye başladı. Bakalım ne söylemiş Âşık Mevlüt;

 

Kurtuldum dünyanın bin bir gaminden

Şifa buldum melhaminden eminden

Dostun sohbetinden hakkın deminden

Bize de nasip oldu Elhamdülillah

 

Sakın ha, bu yoldan ayrılmak olmaz

Ayrılan gönülden gıdasın almaz

Bu yola gitmeye asla doyulmaz

Bize de nasip oldu Elhamdülillah

 

Gece gündüz dosta gitmek meramim

Dost elinden ola ilacım emim

Ben Âşık Mevlüd`üm yoktur kalemim

Gönlüme yazarım Elhamdülillah

 

Şu devri âleme heç akıl yetmez

Efendim cemalın hayaldan gitmez

Kalemsiz deftersiz sözlerim bitmez

Yar ile pazarım elhamdülillah

 

Dostları görünce sızlıyor yarem

Hemi derde düşmüş bu ciğer parem

Ben Âşık Mevlüd`üm istemem kalem

Heceyi süzerim Elhamdülillah

 

Yalancı dünyada yoktur nazarım

Bazen torpak olur yolda tozarım

Hakkın izni ile okur yazarım

Bize de nasip oldu Elhamdülillah

 

Âşıklar gönlünü hakka bağladı

Gece gündüz Mevla deyi ağladı

Efendim yanına yoldaş eyledi

Bize de nasip oldu Elhamdülillah

 

Sarp kayada gezer o nazlı geyik

Mevlüt`de söz bitmez yorulma teyip

Dostun sofrasında ne nimet yedik

Bize de nasip oldu Elhamdülillah

 

Âşık Mevlüt`e hiçbir âşıkla karşılaşma yapıp-yapmadığını soruyoruz. Sorumuza verdiği cevap ve bir hatırası çok mânidar;

“Hiç can incitmeye hevesim yok. Değil insanların gönlünü kırmayı hayvanların bile gönlünü kıramam, onları razı etmeye çalışırım. Bir gün davar yayarken; kurt geldi davar sürüsünün etrafında dolaşıyor. Hayvancağızın benden alacağı bir koyun, kendi kendini parçalayıp duruyor. Kurda bakarak dedim ki, “Bre hayvan, biliyon bu sene dam (ev) yaptırdım, borçluyum, habarın var. Ben bu davardan sana koyun veririm. Şimdi git, davarım çoğalınca, borcum bitince gel her sene bir tane vereyim. Gardaş gurbanlarınız oluyum, yedi sülalesine mi tenbih etmiş, evlatlarına de vasiyyet etmiş demek ki; otuz senedir kurt her sene bir koyunumu yer, iki tane yemez ben de bir şey demem. Yalınız bir sene davar ağılına girmişti. O zaman biraz hasar vermişti. 5 tanesini öldürmüş dokuz tanesini de yaralamıştı. Niçin olduğunu bilmiyorum, sonu hayır çıktı. O gün sabah namazın kılmaya kalkmıştım. Abdest almak için ağıl taraftan su alırken, teneke yuvarlandı ses yaptı. Daha sonrada namazı kıldım anma gönlüme huzur gelmedi, rahata kavuşamadım. Sıkıldığım zamanlar namaza dururum gönlüm ferahlar. Her zaman namazı kılarım, bildiğim duaları okur yerime uzanırım.  O gün bir türlü sıkıntım geçmedi. Böyle olunca kalkıp davara bakayım dedim. Ağıla girdim ki davar sergen, her biri bir köşeye kaçmış. Her halde ben abdest alırken kurt da kaçmış. “Bre hayvan karnını doyura gideydin, niye bu kadar zarar açtın dedim”. Ölen hayvanları dışarı sürükledik, yaralı olanların da 9 tanesinin sadece kuyruklarının içinin yağını yemişti. O gün bizim Tepecik Köyünden misafirlerimiz vardı. Onlar kuyruğun içine yağ doldurdular üzerine de keçe yaktılar Allah`ın izniyle o hayvanların kuyruğu da iyileşti. O sene kurttan korkan hayvanlar ertesi sene tamamı ikiz kuzuladı. 80 koyunum vardı, 80 kuzumuz olacaktı. Bu davarların elli tanesi çift kuzuladı 130 kuzumuz oldu. Demek ki evimize kurt değil Hızır (a.s) uğramış dedim. Hâla kurt gelir her sene bir tane nasibini alır gider.” dedi.

 

Ve Âşık Mevlüt son bir hatırasıyla o saf gönüllü dostumuz rahmetle analım…

“Ömrüm çobanlıkla geçti. Başkalarının koyunlarını yayardım. Benim de üç koyunum vardı, bir gün ağıla hırsız girmiş, üç koyunumdan birini çalmış, götürmüş. Bu hadiseden sonra Hulûsi Efendi`yi ziyarete gelmiştim. “Âşık ne var ne yok” dedi. Ben de duramadım söyledim. “Efendim üç koyunum vardı, onun da birini hırsız çalmış götürmüş” dedim. Hulûsi Efendi; “Çalana yazık olmuş, oğul Allah sana çok verecek. Peygamberimizin zamanında bir Salebe vardı, onun gibi olursun dikkat et” dedi. Cenab-ı Allah; Efendimizin duası bereketiyle bana çok mal verdi. Şimdi 150 davarım var. Hatta onların yüzünden Darende`ye bile gelip gidemiyorum. Himmet onun himmeti. Ben bu halimle ne kazanacaktım. Yine de Allah`a çok şükür malı melalı bırakıp Darende`ye arada bir gelebiliyoruz”

Bir gün Hulûsi Efendi`nin yanında oturuyordum; “Âşık bir gün gelip çayını içeceğiz, köyüne geleceğiz” diye buyurdular. Bende; “Efendim siz teşrif ederseniz sizi çay ile göndermem, kurbanlar keserim, yolunuza koç keserim” dedim. Hulûsi Efendi (k.s.); “Davarı çoğalttın mı yoksa yiğit konuşuyorsun” dedi. Ben de cevaben; “Efendim sizin duanızın bereketi ile çoğaldı” dedim. Efendi Hazretleri; “Ben sana üzülme, senin koyununu götüren hırsız zararlı çıkmış, ona yazık olmuş demedim mi, sen kârlı çıktın” buyurdular. Hakikaten zaman Hulûsi Efendi`yi haklı çıkarmıştı. Onun buyurduğu gibi oldu” diyor Âşık Mevlüt.

 

Haberin Fotoğrafları için tıklayın

http://www.darendehaber.com/gallery_photo.php?pg_id=1939