Cemil Gülseren


Güzelliklerin örneği Hulusi Efendi


Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi`nin ahirete intikalinin yıldönümü vesilesiyle bu yıl üç ayrı şehirde anma programları düzenlenecek. Programlar oldukça kapsamlı. Doğumunun 100. yıldönümünde (2014) Türkiye dışında, uluslararası düzeyde de anma ve tanıtma programları yapılacak. Böylece dünya onu yakından tanıyacak; tanıdıkça sevecek; sevdikçe okuyacak; okudukça bilecek.

Vakıf hizmetleri, dini hizmetler, kamu görevleri, sivil toplum kuruluşlarındaki aktiviteleri, ilmi çalışmaları, yazdığı eserleri, yetiştirdiği evladı ile o, onbinlerce gönül dostunun, gönüllerin sultanıdır. "Halka Hizmet Hakk`a Hizmettir." düsturunun en büyük timsallerindendi. Yaptığı hizmetleri Allah için yapan ve topluma örnek olan yüce bir şahsiyetti. Bir defa ilme, ilim adamına çok çok önem veren hatta ilmî disipline bizzat uyan, bu duyarlılığı taşıyan bir bilim insanıdır. Suyun gözü idi, ilmin menbaıdır.

ÖRNEKLERİN GÜZELİ

Mesleğimizin doğasından olsa gerek üniversite öğrencilerine o`nun hayatından yeri geldikçe zaman zaman anlattığım bir timsal var ki beni çok etkilemiştir. Tam anlamıyla "Kanâat-bahş eden" bir hutbedir bu örnek. Kısaca özetlemek gerekirse; Mart ayında müftülük kanalıyla Diyanet`ten gelen mevzu "Ağaç dikmenin faziletleri ve Orman Haftası" konusudur. Ne var ki söz konusu hutbe söylenilen hafta okunmaz. Bir sonraki hafta bu konu hutbede işlenir. Cemaatten dikkatli biri cumadan sonra sorar: "Efendim bu konu geçen hafta diğer camilerimizde ele alınmış siz bir hafta sonra dile getirdiniz. Bunun bir sebebi var mı?" denildiğinde Hulûsi Efendinin verdiği cevap bizim alacağımız hissedir. Bu yazının özü de bu. "Evet ağaç dikmenin faziletleri, yararları konusu elime geçtiğinde ben ağaç dikmemiştim. Benim yapmadığım bir şeyi cemaate nasıl söyleyebilirdim? Kendimin yapmadığını insanlara nasıl tavsiye edebilirdim? Hemen ilk fırsatta gittim, ağaç aldım ve diktim. İşte bir hafta gecikme ile o hutbeyi vermemin sebebi budur. Şimdi gönül rahatlığıyla ağaç dikmenin yararlarını anlatabilirim dedim." demişlerdir. Yoruma gerek bırakmayacak kadar net bir cevap, anlamlı bir yaklaşım. Yapmadığını söyleyen din adamları, öğretmenler, anneler, babalar, kanaat önderleri sözünüz ancak  `laf` seviyesinde kalır.

BİR DİĞER MİSAL

Darende / Irmaklı Köyünden Osman Hulûsi Efendi`nin askerlik arkadaşı olan İsmail Pişkin anlatmıştı: "...Ben cıgara içiyordum. Bir kaç kere terk etmek istedim. Bir türlü olmadı. Bir gün Darende`de çarşı içinde Orta sokaktan çıkıp geliyordum. Hacı Hulûsi Efendi de bir hayır hizmeti için çarşıda imiş. O sokakta karşılaştık. Bu arada elimde ciğara. O beni görünce; "Terk ettin değil mi İsmail?" dedi. Ben de o heyecan, şaşkınlık ve edeble gayri ihtiyari elimden düşürmüştüm. İşte o oldu. Ondan sonra da daha elime almadım. Sonraki günlerden birinde: "İsmail seni iyi korkuttum değil mi?" diyerek hep latifeyle bana takılırdı. Latife etmek başka maharet, onu anlamak başka. Kimi insanımız sözden, kimi bir bakışlık gözden, kimi yüzden ama mutlaka herkesin kırılmadan anlayabileceği bir dili vardır. Sigara hep günceldir zaten. Öcü gibi fotoğraflar, uyarıcı yazılar ne kadar etkili oluyor acaba? Böylesi latifelerle sigarayı terk etmek kaç kişiye kısmet olur?  Şimdi sigara kötüdür, zararlıdır diyoruz da ne oluyor? Öğütten çok örneklik lazım. Etkili olan temsil metodudur. Kendileri yapıp, ettikleriyle örnek olma yöntemi sevgiyle, hoşgörü ile, sabır ile desteklenirse netice alınacaktır. Belki önce taklit ederiz, zamanla tatbik de ederiz, tahkik de. Doktorlar ve öğretmenlerin de çok sigara içtikleri söylenir. Görürüz, duyarız. Böyle bilinir. Yine anne babalardan sonra sigaranın zararı konusunda en çok konuşan, uyaranlar da bu meslek sahipleri değil mi?

Demem o ki; biz ağızdan çıkana değil, kalpten çıkan söze itibar ediyoruz. Kalpten çıkan söz, kalbe etki ederken, ağızdan çıkan söz ise bir kulaktan girip ancak öbür kulaktan çıkacaktır. Kalbiniz doğru, diliniz de latif olsun yeter ki. İnanmayan inandıramaz; yapmayan yaptıramaz. Dostlarım bilir; EL İYİSİ adlı kitabımın arka kapağına da koymuşlar zaten; Ben yazdığımı yaşayan, yaşadığımı yazan biriyim. Burada yazdıklarım da aynen öyle. Hepsi yaşanmıştır.