Cemil Gülseren


Dilden dile


"Kıyamet günü mutlaka gelecektir, bunda hiç şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu buna inanmazlar."(Mü’min suresi, ayet:59)

İşine gelse de kopacak, gelmese de. Korksan da, kaçsan da gelmeyecek sandığımız "son" gelecek. Alametleri zaman zaman hatırlatılır. Birini de ben yineleyeyim istedim. "İş, ehli olmayana tevdi edildi mi kıyameti bekleyin." Hz. Muhammed (S.A.S.)

Ehliyet mi dediniz efendim, liyakat mi dediniz sultanım? Affet Allah’ım, bağışlayın bizi. Biz yarın öbür âlemde de bu yüce sultandan şefaat dileyeceğiz. Ne yüzle?.. Siyaset, ticaret, rüşvet, minnet varken kıyamet de ne oluyor? Yine Allah’ın Resulü buyurdular ki: "Kıyamet kopmadan önce; Birçok kimseler azıcık bir dünyalık mukabilinde -karşılığında- dinlerini satarlar." (Tirmizi) Dinini satan nesini satmaz ki?..Şeref, haysiyet, ar, namus, can, beden, hürriyet, vatan…Satan satana.

Bugün göz yumduklarımız kim bilir belki de yarın sana göz açtırmayacaktır. Ama sen yarını düşünmezsin, sen sadece bugünü yaşarsın. Sana müstahak her şey. Ey vicdan neredesin? Sen olmayınca kanun, anayasa, din, iman anlamsız kalıyor. Hepsi var ve gerçek. Vicdanın yoksa yok. Var ama sana yok. Sen hiçsin hiç işte.

***

RAKI İÇEN KEÇİ

İnsanoğlu haddini ve hesabını bir bilse ah bir bilse, kendini bilmiş olacak. "İlim kendin bilmek" değil miydi?

Keçiye rakı içirmişler, kurdun evini sormuş. Keçi böyle yapmış da eşek ne halt etmiş? Eşek de her zamanki gibi yine eşeklik yapmış. Rakıyı içince çulunu bahşiş vermiş. Bana insanlardan söz ettirmeyin. Çünkü alkol alıp almamayı bile siyasi malzeme yapmadık mı? Fişlemelerde ana kıstas -kriter- bu değil miydi? İçer mi, içmez mi? Liyakat da ne oluyormuş? Bir de kafa bulurlar, akılları sıra dalga geçerler "şerbetçiler-şarapçılar" diye. Nasıl yaşarsak öyle haşr olacağız. Tamam. Herkesin içtiği sonluğudur. Biz alkolle trafik kazaları haberlerini yan yana yani ilintili sunarız. Birkaç tane boş şişe de görüntüye dâhil olur. Neyse bunlar bildik haberler. Bir kaza sonrası bir bilim adamının söylediği "Dil kazası" ana bakın siz. Kazara söylenmiş değil üstüne basa basa aynen şu cümle çıkıyor ağzından; -Araç ağaca çarpıp durabilmiş- "Ölene değil kırılan ağaca yanarım" Gaf mı dersiniz buna yoksa kırılan pot mu? Ok yaydan çıkmıştır bir kere. Kimi can derdinde, kimi ağaç, kimi de sigorta, zabıt, tutanak. Hoş Türkiye’de candan ucuz bir şey yok. İnsanmış, canmış, kimler yanmış? Ha bir eksik, ha bir fazla. Ocağına Düşsün de ateş gör bakalım. El işte. El gördülük iş bu işte.

Bizzat şahidi olduğum bir gafı da yeri gelmişken aktarayım istedim. Üstelik okumuş biri, öğretmen emeklisi hem de. Bir hastanın yüzüne aynen ne dese beğenir misiniz?

"-Sizi çökmüş gördüm." Onun eğitimciliği buraya kadarmış. Herhalde biraz daha kalsa şunu diyeceğinden emindim. "-Bu dert seni iflah etmez, götürür. Falan da bu hastalıktan yattı, birkaç ay sonra gitti. Kurtuluş yok…." Neden olumsuzluk sevdalısıyız neden? Şu sözü ben ona yolluyorum:

" Bana kâfir diyen kendi müselman olsa."

Ey âdabtan, nezaketten, edebden bî haber be adam sen böyle mi öğretmenlik yaptın? Ufuk dar, anlayış kısa, kapasite yok. Ne buyurmuş Hocaların Hocası Merhum Prof. Dr. Sabahattin Zaim: "Hocanın rahmetlisi olur, emeklisi olmaz" Şimdi ne hocalara kaldık Ya Rabb. Bunlar da Zahmetlik hocalar. Kendinde yok ki ne vere?

Sofradaki misafirine: "-Yiyin, yemezseniz ineğe vereceğim" diyen ev sahibi kadına gücenmezsiniz. Biraz tebessüm edersiniz. Biraz şaşarsınız. Az buçuk belki kırılırsınız ama çok da ciddiye almazsınız. Onun tahsili, eni, boyu hepsi bu işte. Öğretmen öyle mi?

Seçmeliyiz, seçilmeliyiz. Gençlik geleceğimizse, Cumhuriyet gençliğe emanetse, gençler de öğretmenlere teslimse, öğretmenliği olması gereken yere, doğru yere yerleştirmeliyiz. Herkesin doğru yerde olması gerekiyor. Çok doğru. En başta da öğretmen doğru yerde olmalı. İşin özü de bu, doğrusu da. Yanlış, yanlışı doğurur. Gidiş yanlış, sonuç doğru böyle bir şey olamaz.