Musa Tektaş


50 yıllık proje


Darende`de 1963 yılında yayınlanmaya başlayan Zengibar Gazetesinin Kurcusu ve Yazı İşleri Müdürü Selahattin Çomoğlu`dur. Bu yazımızda Zengibar Gazetesinde neşredilen; dinî olduğu kadar, millî ve insanî duygularla da dolu olan ve evrensel bir kültüre sahip bulunan Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi ile iki habere yer vereceğiz. Hac ziyareti sonrasında 1962 yılında Mehmet Gülseren imzasıyla, İntibalarımız, başlığı altında yayınlanan yazıdaki Hulûsi Efendi Hazretlerinin sözlerinin bir kısmını birlikte okuyalım:

 

HAC İNTİBALARI

"Türk hacılarımız tüm davranışlarıyla diğer hacı adaylarına örnek oluyorlardı. Gazeteleri bizim milletimizden en başta söz ediyorlardı. Bizim en çok sevdiklerimizden birisi de Pakistanlı kardeşlerimizdi. Onlarla samimi ilişkiler kurduk ve çok yakın bir Türk dostu olduklarını gördük. Mekke ve Medineli Araplar samimi ve dostça, İslâm`ı tam yaşayanlar çoğunlukta. Taşradan gelenlerde bu fazla görülmüyor. Yıllar yılı İngilizlerin propaganda ve tahrikleri geçici de olsa bir Arap-Türk düşmanlığını ortaya çıkarmış. Bu gerçeği görüp eski sevgi ve güven bağlarını kurmak için hepimiz çok çaba sarfetmeliyiz."

 

"İsterseniz, hac yolculuğumuzun bu yönü üzerinde biraz daha duralım: Hac dönüşümüzde, Ürdün`ün başşehri Amman`ın Melikgazi Camii`nde Amman`ın Müftüsü kürsüye çıkarak, Cuma namazı için toplanan binlerce cemaata hitabederek: "Yabancı hacılardan özellikle Türkler`e bazı sorular sormak istiyorum, kendine güvenen âlim varsa ayağa kalksın..." dedi. Riya ve reklam olmasın diye başkalarının kalkmasını bekledimse de kimse kalkmayınca İslâm`ı yaşayan bir Türk olarak ben kalktım ve buyurun:

 

Müslümanım, Müslümanlık öz şiârımdır benim,

Tabiiyyetim Türk`dür ve Türklük iftiharımdır benim

 

dedim. `Türk`lerde mukaddesata saygı azalmış öyle mi?` dedi. Ben, `Hiçbir Müslüman Türk üç bin kilometre uzaklıkta da olsa Kâbe`ye, kıbleye karşı ayağını uzatıp yatmaz... Gene hiçbir Türk, Kur`an-ı Kerim`i okuyup ayağının yanına koymaz. O`nu en az, göbeği hizasından yukarda bir yere kor.` dedim. `Güzel, güzel` dedi. Cevaplarıma sadece soran değil, dinleyenler de hayran kalmışlardı."

 

Gazetedeki yazı şu cümlelerle tamamlanıyor: "Keşke Türkiye`den giden binlerce hacı adayının arasında birkaç tane daha H. Hulûsi Efendi bulunsa."

 

"BALABAN ŞEYH ABDURRAHMAN-I ERZİNCANİ CAMİİ İNŞAATINA BAŞLANIYOR"

Zengibar Gazetesindeki ikinci haber; 24 Haziran 1963 tarihli nüshada yer alıyor. Haberin manşeti ve metni şöyledir: "Balaban Şeyh Abdurrahmani Erzincani Camii İnşaatına başlanıyor:"

 

"Hulusi Ateş`in Başkanı bulunduğu adı geçen cami yaptırma derneği tarafından geçen yıl hafriyatı tamamlanan cami inşaatı için bütün hazırlıklar kum, çimento, taş ve kereste ikmali tamamlanmış olup, Yüksek Mühendis Şerif Ali Akkurt nezaretende inşaata bu hafta içerisinde başlanılacağı memnuniyetle öğrenilmiştir. Müteşebbislerine başarılar diler, inşaatın uğurlu olmasını dileriz."

 

Yeri gelmişken Abdurrahman-ı Erzincanî Hazretleri hakkında kısaca şöyle bilgi verebiliriz:

 

Abdurrahman-ı Erzincânî Hazretleri, Yıldırım Bâyezid devri meşâyıhlarındandır. Peygamber Efendimiz (s.a.v)`in temiz neslinden bir halkadır. Seyyiddir.

 

Timur`un Anadolu`yu istila etmesi ile Amasya, Tokat, Kastamonu ve Çankırı civar­larına gelir. Halvetiyye tarikatının önemli halka­larından biri olan Şeyh Safiyyüddin Erdebilî`nin halifelerindendir. Şeyh Hamid-i Veli (Somuncu Baba)`nin Şeyh Abdurrahman-ı Erzincânî`nin kızı Necmiye Sultan ile evlendiği rivayet edilmektedir. Uluviran Köyünde Beğ Mescidi Mahallesi`nde evlatları ve torunları vardır.

 

 Somuncu Baba ile Şeyh Abdurrahman-ı Erzincanî arasında, mürşidleri itibariyle manevî bir bağ bulunduğu kesindir. Arşiv belgeleri bunu göstermektedir. Hayatının son dönemlerinde Darende`nin Gerimter (Balaban) Kasabasında ikamet etmiş ve burada yaklaşık (h.835/m.1432) yılında vefat etmiştir. (Geniş bilgi için bkz. Akgündüz, Ahmet / Öztürk, Said / Baş, Yaşar, Darende Tarihi, s. 788.)

 

Abdurrahman-ı Erzincanî keramet ehli büyük bir bilgindir. Bizans Devletinin izni ile İstanbul`un fethinden önce Ayasofya`da tevhidle ilgili bir toplantı düzenlenmiş ve Hıristiyan ruhanîler ile karşılıklı oturup konuşma yapmışlar; sonunda 40 Hıristiyan ruhanîsi Müslüman olmuştur. İstanbul`un fethinden önce ilk manevî adım bu devirde atılmıştır. Akşemseddinlerin, Hacı Bayram-ı Velilerin hocası olan Şeyh Hamid-i Veli`nin (Somuncu Baba) kayın pederi olan bu değerli gönül dostu Abdurrahman-ı Erzincanî Hazretleri kendi dönemine mührünü basmış ve Hakk`ın rahmetine vasıl olmuştur.

 

İSLÂM`IN BEŞ TEMEL ŞARTINI ESAS ALAN BEŞGEN CAMİİ

Şeyh Abdurrahman-ı Erzincani Camii`nin yeniden yapım aşamasıyla ilgili şöyle bir hatıra nakledilmektedir: Yıkılmaya yüz tutmuş taş-kerpiç binanın tavanındaki ağaçlar da zaman zaman kırılmakta, tehlike arz etmektedir. Hulûsi Efendi Hazretleri Mimar Yücel Sarı`dan bir teknik rapor ister. O da caminin ibadete açık kalmasının cemaate tehlike oluşturabileceği kanaatine varır. Ancak rapor tanzimi için iki mühendisin imzasına ihtiyaç vardır. Hulûsi Efendi Hazretleri bir teknik adam daha bulmasın ister. Yücel Bey, Sivas Belediyesinde mühendis olarak çalışmaktadır. 1960 yılında Yedek Subay olarak Sivas`ta bulunan Yüksek Mimar-Mühendis Şerif Ali Akkurt`u Yücel Bey Darende`ye getirir. Hulûsi Efendi Hazretlerini ziyaret ederler. Sonra Balaban`a gidip mevcut camii üzerinde teknik incelemelerde bulunurlar. İki mühendisin imzasıyla, ibadete açık kalmaması gerektiği, çökebileceği, ifade edilir, rapor tanzim edilir. Cami ibadete kapatılır. Bir hafta sonra Cuma vaktinde camii kendiliğinden yıkılır. Tabii bu girişim ile aynı zamanda Hulûsi Efendi Hazretleri büyük bir felaketi de önlemiştir. Şerif Ali Beyden bir proje istenir. O da Hulûsi Efendi ile istişare ederek arzusu doğrultusunda çok güzel, değişik mimaride bir proje hazırlar.

 

Hulûsi Efendinin başkanlığında kurulan "Şeyh Abdurrahman Erzincanî Camii Yaptırma Derneği" mahare­tiy­le yeni ve özel bir proje kapsamında külliye inşaatına başlanmıştır. Yüksek Mimar-Mühendis Şerif Ali Akkurt`un hazırlamış olduğu proje, yapı ve teknik itibariyle çok anlamlı ve dikkat çekicidir. İslâm`ın beş temel şartını esas alan beşgen camii planı ve Peygamber Efendimizin sancağını temsil eden minaresi, mimarî estetik açıdan ilgi çekici ve başarılı bir uygulamadır. Türkiye`de camii mimarisi açısından özel bir konuma sahiptir. Türbe kısmı ise eskiden olduğu gibi piramit şeklinde taş yapı, iç tavan ahşap ile kaplıdır.

 

"YA RABBİ BURA­NIN HİZMETİNİ BİZE NASİP ET"

Hulûsi Efendi bir sohbetlerinde "Bir gün, Şeyh Abdurrah­man-ı Erzincanî Hazretle­rinin türbesini ziyaret için Balaban`a gittik. Caminin ve türbenin harap hâlinden müteessir olduk. Namazda dua ettik. `Ya Rabbi buranın hizmetini bize nasip et` dedik. Cenab-ı Allah (c.c.) duamızı kabul etti. 1960 yılında eski camiyi yıkılınca, yenisinin temelini attık. Bu zat büyük velidir. Buradan geçen Moğol Kumandanı ordusuyla, bu velinin çadırına misafir olmuş. Askerlerinin karnını doyurmasını istemiş. Şeyh Abdurrahman-ı Erzincanî Hazretleri karşıdan geçen geyik sürüsüne seslenmiş: `İçinizde misafirlerime, fedayı can olmak isteyen var mı?` demiş. Sürüden ayrılıp gelen geyiği kesip pişirmiş. Bütün orduyu doyurmuş. Bu kerametini gören Moğol Kumandan sekizyüz askeriyle Müslüman olmuşlar. Keramet sahibi büyük velidir" diye buyururlar.

 

Memleketin başkentinde bile modern camii mimarisinin tartışıldığı 1960`lı yıllarda "Füze şeklinde minareli camii" olarak halk arasında tanımlanan ve üstten bakılınca minaresi Peygamber Efendimiz (s.a.v)`in san­cağını, camiinin ise Peygamber Efendimiz (s.a.v)`in çadırını temsil ediyor ol­ması, ayrıca füze şeklindeki minaresinin teknolojiyi simgelemesi ve camiinin beş köşesinin İslâm`ın beş şartını ifade etmesini düşünürsek İslâm`ın mimariye olan estetik yansımasını burada görürüz.

 

Tamamen yöresel kesme taştan yapılmış olan Abdurrahman-ı Erzincani Külliyesinin yıllardır eksiklerinin tamamlanmasıyla, bakım ve onarımı ile ilgilenen Vakıf Mütevelli Heyet Başkanı H. Hamidettin Ateş Efendi külliye bitişiğine bir de Yatılı Hafızlık Kız Kur`an Kursu inşa ettirmiş camii külliye şeklini almıştır.

 

Geçenlerde H. Hamidettin Ateş Efendi Balabanlı bir yaşlı amcayla sohbet ederken, "1960 yılından itibaren inşaatına başlanan bu külliyenin tamamlanması 50 yıl sürdü ama Allah`a hamd olsun tamamlandı" demesi üzerine o yaşlı amca: "Efendim, bu camiinin inşaatı devam ederken 1980`li yıllarda Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri `Oğul ne zaman Gökpınar Projesi tamamlanır, su buralara akarsa, o zaman camiinin inşaatı da tamamlanır` buyurmuşlardı, Hazretin o kelamı tahakkuk etti. Su bu sene geldi, külliye inşaatı da sizlerin himmet ve gayretiyle tamamlandı." der.

Haberin Fotoğrafları için tıklayın

http://www.darendehaber.com/gallery_photo.php?pg_id=1141