Musa Tektaş


Yeşili getiren kişi


Basında Hulusi Efendi

 

50 yıl öncesinden bir tespit

YEŞİLİ GETİREN KİŞİ”

Temel görevi haberleşme olan Medya, zamanla eğitim ve kültür aracı da olmuştur. Farklı mekânlardaki insanları birbiri ile buluşturan, haberdar eden en önemli yayın organı ise mahalli gazetelerdir. Hemşehriler bu köprü vesilesiyle acı tatlı haberleri öğrenir ve paylaşırlar.

 A.Turan Alkan, "Yatağına Kırgın Irmaklar" adlı kitabındaki bir makalesinde şu tespitlerde bulunuyor:

"Türkiye`de "gazete" denilen mevkutenin gerçek kıymetini mihenge vurabileceğimiz en ibretlik numune, "mahalli basın " denilen gazete ve gazetecilik türüdür. Mahallî gazeteciliğin bizdeki ilk atası, II. Abdülhamid zamanında yine devlet inisiyatifiyle yayınlanması irâde edilen vilayet gazeteleridir. II. Meşrutiyetin ilk yıllarında taşra şehirlerinde hür teşebbüs erbabı tarafından mahallî gazeteler yayınlanmışsa da vilayet gazetelerinden bugüne kadar mahallî matbuatımız dahi finansmanı itibariyle bir "Kit" olma niteliğinden hâlâ kurtulamamıştır."

Kıymetli yazarın bütün söyledikleri doğrudur. Gerçekten zor olan mahalli gazeteciliği başarıyla yürütmek ve kesintisiz, güzel şekliyle okuyucusunun önüne çıkmak gayet maharet işidir.

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi hakkında mahalli ve ulusal basında çıkan haber ve yorumları zaman zaman bu sütunlardan detaylı bir şekilde incelemeye çalışacağız. 22Temmuz 1963 tarihli Malatya Gayret Gazetesi’nde Dr. Ziya Oykut imzasıyla “Yeşili Getiren Kişi” başlıklı bir yazı yayınlanmıştır. Önce orijinal haliyle 50 yıl önceki o tespitleri birlikte okuyalım:

 

YEŞİLİ GETİREN KİŞİ

“Düşünüyorum da, tümü boşuna akıp gidiyor yurt sularının. Öyle çok işimiz var ki. Öyle bir güçle çalışmamız gerekiyor ki Kızılırmak, Yeşilırmak, Sakarya, yanları yöreleri, susuzluktan çatlamış, çorak bozkır, çatlamış toprak.  Beynimin kıvrımlarında Sivaslı karıncalarım, akıncı bir ruhla barajlar kurmaya başladılar. Düşlerim güzel, çorak bozkırlarda mutluluk ışık ışık fışkırır göklere doğru... Düşler ne güzel!  Amma gerçekler sert ve merhametsiz...

Sert taşlarına vurduk, Darende’ye giden yolun… Kara, volkanik taşlar… Sert ve asık yüzlü ve insafsız... Bir hançer izi gibi açılan yol, bizi kara ve sert kayalardan alıp, Setrek boğazına çıkarır. Yeşili görmek ve dinlenmek, mutlulanmak yeşille... Yeşil dinlendirici, yeşil rahatlandırıcı ve yeşil özlemi gönlümüzün. Aşağı ve Yukarı Setrekler (bu iki köy), yeşil fonun içinde ak düşlerle bezenmiş evler. Sivaslı Karıncalar kervanı üşüşmüş tarlalara... Soru işareti biçiminde bedenler, dalmışlar çalışmalarına... Yeşili okşuyor biri. Gözleri sevinçle özlemle dolu. Toprağa gidiyor, yaratıcı elleri sonunda. Toprağın bir soyuluşu var ki, sorma. İnip kalkıyor, eli altında Sivaslı Karınca’nın Bereket ve yaratma isteği ile bağrı ılık ılık toprağın...  Beynimin kıvrımlarında burcu burcu yaratıcı toprağın gücü buğulanıyor... Sevmek yeşili yeşili... Yeşillere belenmiş yurt toprakları… Özlemimiz, yeşil yeşil dağlar, ak düşlere gömülmüş evcikleriyle, okulu,  tarlası ve toprağı, fabrikası, elektriği, barajı, bir sözcükle mutlu uygarlığı ile umutlu ve mutlu insanlar...  Yeşiller geride artık... Daldık ak,  yanık topraklara...

Yeşili kovmuş,  bu ak, yanık toprakları yolların... Çöl çöl olmuş, dalga dalga, yanık,  nemsiz kavruk yelleriyle... Biraz ötede,  kıvrıla salma gelen alaycı Tohma... Bakar süzen gözleriyle, kavrulan topraklara... Kollar verir bir yol... Süreksiz ve eteksiz... Doğup ölen kollar... Kollar alır, boz bulanık sularıyla, alıp kaçan vatan topraklarını... Söğütlerdir, aç içleriyle için, Tohma’yı doymaz doymaz. Amma Darende’yi türlü yeşille kol kol bezeyip gelir... Bir ağaç furyasıdır Darende, bir ağaç tufanıdır şimdi Tohma boyu... İç açıcı, serinletici, mutluluk yüklü... Sevmek suları suları.

Darende’nin yeşili, her görüşte Bursa’yı andırır bana... Bir yakınlık bir öyle bir benzeyiş var ama. Nerden gelir? Yeni Darende, boy boy yeşil türlü türlü yeşil... Dallarında olgun meyvalarını sallandığı top top ağaçlar... Bir Ağaç deryasıdır sanki... Dallarından yaşantının özü damlar. Gölgeliklerde yan gelip oturan Sivaslı Karıncalar. Yıkık minarelerinden tekbir sesleri gelen,  Eski Darende, bize Zülkadiroğullarından selam getirir.  Yıkık minareler arasından geçen yol, yemyeşil Ziyaret Sem­ti, Somuncu Baha’nın makamını yalayıp gelen Tohma, sanki secdede gibidir. Sultan Orhan Çağının Bursa’sından, yeşili heybesine doldurup getirmiştir Somuncu Baba...  Benzerlik oradan gelir. Darende`de Bursa yeşili böylece göverir...

Amma Zaviye semtinde Darende’nin bugün hâlâ yaşamaktadır, bir başka Somuncu Baba... Gönlü yeşil eri, yaratıcı, bezeyici inancı ile Hulusi Efendi… İleri Hoca... Zaviye Mahallesi, Somuncu Baba’nın yattığı yer... Yaşadığı yerse, türlü görünüşlü cümle yeşiller. Doğa ile insanın anlaştığı huzur köşesi, insanlardan ürkmeyen balıklar; Somuncu Baba`nın tükenmez lokmasının bereketi... Hacı Bayram çağı ahileri gözümde şekillenir. Sivaslı Karıncalar, yoksul halkımla insanca ve kardeşçe imeceleşir. Ortak çaba ile bir veren ekin, bin verebilir... Hacı Bayram günlerinden arta kalmış son Ahi`dir… Zaviye semtinde Hulusi Hoca...  Sivaslı Karıncalara, Yazma Divanı’ndan şiir ve hikmet şöleni veril etekleri yalayıp geçen Tohma suyu kenarında... Yol boyu yanıp gelen Karıncam, serinlenir... Ve hoş güçlenir. Sonra Yeşili Getiren Kişi’nin huzurunda başını koyup Toprak Ana`ya, yaşantının sevinciyle kişileşir... Ne var İnsandan ileri... Yeşili Getiren Kişi ye, Yeşili sürdürüp götürenlere Sivaslı Karıncaların yemyeşil ve taptaze yüreğinden selam ve saygıların en kardeşçesi.”

 

GÖNÜL GÖZÜ İLE İNCELEMİŞ

Dr. Ziya Oykut, bir göz mütehassısı, tıp doktorudur. Darende’yi baş gözüyle olduğu kadar aslında gönül gözü ile de incelemiş olmalı ki, bu satırları kaleme almıştır. Öncelikle yeşil rengin manevi dünyamızdaki yerine bir bakalım:

Halveti tarikatının kurucularından olan Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri ve ahfadı, ehl-i beyti Mustafa’dan yani Peygamberimizin neslinden “Seyyid “oldukları için, Şeyhli sülalesinin âdeti veçhile yeşil sarık sararlarmış. Yeşil rengini bereketini şöyle bir nazar edelim:

“Bahar gelip, tabiat yeşil elbiselerini giyince, ağaçlar, çiçekler yapraklarını açınca, toprağa atılan tohumlar kendini yeşil filizlerle göstermeye başlayınca, insanoğlu da tabiata bakarak canlanmaya daha da hareketlenmeye başlar. Özellikle Karadeniz Bölgesinin yılın dört mevsiminde yemyeşil ağaçlarla bezeli olduğunu görünce Karadeniz insanının bu kadar hareketli oluşunu, bu hareketliliğin bütün hayatına etki ettiğini müşahede ederiz.

Aslında insanlık âleminin baharı da, Hz. Peygamber (s.a.v)`le gelmiştir. Kurumuş çöllere, kararmış gönüllere, harap olmuş şehirlere İslâm`ın rahmet sağanakları, bahar yağmurları gibi 571 yılının Nisan ayında yağmaya başlayınca ölü insanlık yeniden can buldu. Haremeyn-i Şerifeyn`deki yeşil ağaçları, bitkileri koparmayı yasaklayan Rahmet ve merhamet Peygamberi (s.a.v) bazı durumlarda yeşil rengi tercih etmiştir. Sahabeden Ebu Resme (r.a.), "Allah Rasulü`nün üzerinde iki yeşil giysi gördüm" diye rivayet ederken bir diğer rivayette şöyle denilmiştir: "Allah Rasulü (s.a.v.) Kâbe`yi yeşil bir hırkaya bürünmüş olarak tavaf etti."

Gözü dinlendiren, insana inşirah salan, ruha olumlu tesirler bırakan bir renktir yeşil. Hâkim olduğu mekânlarda, insanlar huzur bulur ve sükûnete ererler.

Yeşil iç açıcı ve güven veren bir renktir. Aynı zamanda umudu, yeniliği, gençleşmeyi ve yeniden canlanmayı çağrıştırır. Yeşilin paylaşım, cömertlik ve uyumun rengi olduğu söylenir.” (Sebahaddin Ateş, Somuncu Baba Dergisi, Sayı: 126)

 

BEREKETLİ VE YEŞİL BİR ŞEHİR

Dr. Ziya Oykut, Bursa’nın yeşilliğini Somuncu Baba Hazretlerinin himmet ve duasıyla olduğuna ve Bursa-Darende beraberliğine işaret etmiştir aslında. Bursa’nın 726/1326’da fethi esnasında Orhan Gazi’nin ordusunda Darendeliler’in de bulunduğu ve fetihten sonra Bursa’da iskân edildiklerine dair bazı görüşler de tarihi kayıtlarda bulunmaktadır.

Ayrıca, Somuncu Baba Hazretleri Bursa Ulu caminin açılışında ilk hutbesini okur. Fatiha Suresi`nin yedi değişik yorumla açıklar. Osmanlı Devleti`nin ilk şeyhülislamı olan devrin Bursa Kadısı Molla Fenari hemen kendisini evinde ziyaret eder, yazdığı bir ciltlik Fatiha tefsirinde Somuncu Baba`nın yorumlarından yararlanır.

 Somuncu Baba, kimliğinin açığa çıkmasından rahatsızlık duyar. Bu nedenle bir kaç öğrencisini yanına alarak şehri terk etmeye karar verir. Gidişini haber alan Molla Fenari peşinden giderek kendisine yetişir.

Molla Fenari, Bursa`da kalması için Somuncu Baba`ya çok yalvarır, ancak ikna edemeyince Bursalılar için dua etmesini ister. Somuncu Baba`da Bursa`ya dönerek bereketli bir şehir olması, hep yeşil kalması için dua eder. Elindeki çınarı oraya diker. İki evliya, birbirleriyle vedalaşıp orada ayrılırlar.

Somuncu Baba yani Şeyh Hamid-i Veli, Hac ziyaretinden sonra Darende’ye gelmiş ve ömrünün sonuna kadar burada yaşamıştır. Darende, Somuncu Baba’yı ziyaret maksadıyla yapılan inanç turizmine sahne olmaktadır. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turist burayı ziyaret etmektedir. Ziya Oykut’un “Ziyaret Semti” diye işaret eteği güzide mekân şimdi Zaviye Mahallesinde bulunan Somuncu Baba Türbesidir.

 

GÖNÜLLERDE YEŞİL RENGİN HUZURU

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s)’nin 1960 yıllardan itibaren Darende’yi mamur etmesini gören ve hakikati dillendiren Dr. Ziya Oykut, tasavvufi ruhla etrafını güzelleştiren, gönüllere yeşil rengin huzurunu nakşeden Hulûsi Efendi’nin ileriyi gören, yenilikçi ve üretken bir derviş tipini canlandırdığı dile getirir.

Kâmil insa­nın en başta ge­len özelliği, nef­si­ni hesaba kat­madan, çevre­sine en iyi şekilde na­sıl yardımcı ola­ca­ğını düşün­me­sidir. Hu­lûsi Efendi de Darende ve çev­resinin gelişmesi, imarı ve genç­lerin en iyi bir şekil­de yetişme­leri için üstün gayret göstermiştir. İmam-Hatip Lisesini yap­tır­makla dinî kültürün öğre­nilmesini arzulayan Osman Hulûsi Efendi, Endüstri Meslek Lisesi ile de gençlerin sanat sahibi olmalarını arzulamıştır.

Darende çevresindeki (Darende Çarşı Camii ve Balaban Şeyh Abdurrah­man-ı Erzincanî Camii başta olmak üzere) bütün köy ve kasaba camiilerine maddî ve manevî katkılarda bulundukları inkâr edilmez bir hakikattir.

Bazen latife yollu şöyle buyururlardı: "Manavdan çıkmayın kasaba girmeyin." Osman Hulûsi Efendi, bahçesinde türlü meyve ve sebzelerin yetiştirilmesine, misafirlere ikram edilmesine önem verirdi. Bahçesinde, kiraz, erik, kayısı, vişne, elma, şeftali, nektarin dut, armut, kızılcık gibi meyveler yetiştirirdi. Darendede yetiştirilmesi zor olan fındık, Trabzon hurması, ıhlamur, zeytin gibi ağaçların da fidanlarını bahçeye diktirmiştir. Ayrıca her türlü sebze, bahçesinde yetiştirilir; taze taze tüketilirdi.

Aynı zamanda yöre insanını bahçelerine bakması bağlarını iyi yetiştirmesi için gayret gösterirdi. Bir defasında yurt dışına gitmeye niyetlenen ve Hulûsi Efendi’ye bu konuyu açan bir arkadaşa “Oğul 40 tane kayısı ağacı dikip yetiştirirsen, geliri sana yeter, Almanya’dan daha rahat edersin, çoluk çocuğunun başında bilinirsin, huzurlu yaşarsın.” Buyurmuşlardır.

 

DARENDE’DE YEŞİL KUŞAK

Darende’de Tohma vadisi, ilkbahar ve yaz aylarında serin havası ve yeşilliği ile ikamet için çekici bir özellik kazanır. Bu nedenle halen kasabada ve başka yerlerde bulunan Darendeliler için bir dinlenme ve yazlık bölgesi özelliğindedir.

Darende’nin içinde bulunduğu Malatya ve çevresi bu gün olduğu gibi geçmişte de meyveciliğin geliştiği bir bölge idi. Yerli ve yabancı kronikler, seyyahların tuttuğu notlar, klasik dönemin Tapu Tahrir Defterleri bu bölgenin önemli bir meyvecilik merkezi olduğunu belirtmektedirler.

Darende’de toplam tarım alanlarının % 35’ini (163394 dekar) dikili alanlar oluşturmaktadır. Doğal çevre şartlarının uygunluğu, ulaşımın gelişmesiyle büyük pazarlara ulaşma imkânının sağlanması, bu faaliyet dalının öneminin fark edilmesi gibi sebepler bahçe tarımını geliştirmiştir.

Son yıllarda yamaç arazilerin teraslanarak motopomplarla sulamak suretiyle, özellikle kayısı yetiştiriciliği hızlı bir şekilde artmaya başlamıştır. Tohma suyu ile Balıklı suyunun ilçeyi boydan boya katettiği yörelerde bir yeşil kuşak devam eder. Bu yeşil kuşak boyunca başta kayısı olmak üzere elma, armut, ceviz, dut, kiraz, vişne, şeftali, kızılcık, erik, antepfıstığı, üzüm yetişmektedir. Bunun dışında yabani incir, Trabzon hurması, turunçgiller, zeytin, yenidünya yetişmektedir. 1960’lı yıllara kadar dut, ceviz, kayısı, erik, elma yetiştiriciliği aile ihtiyaçlarına yönelik yapılırken, özellikle kayısının ekonomik değerinin artması ile kayısı bahçeleri hızla yayılmıştır.

Dr. Ziya Oykut, tasavvuftan, âhilik kavramlarıdan bahsetmiş, tarlalarda çalışan insanları “Sivaslı karıncalar” diye tarif etmiştir. Bu hususta şöyle açıklanabilir:

Sivaslı İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Efendi, Darende ve civarına tasavvufi ahlakı yaygınlaştıran örnek bir insandır. Bir Darende ziyaretinde, Gümüşlüdere mevkiinde durarak, Balaban Ovasını Ulupınar’ın dağlarını göstererek, “Gardaşlarım şu gösterdiğim yerler neresidir?” diye sorar. Yanındaki arkadaşları “Balaban ve Setrek dağları diye cevap verirler. Hazret oralardaki zülumat kalkacak, dağlar yemşeyil ağaçlarla dolacak, bolluk bereket olacak, oralardan tasavvufa gönül veren kimseler çoğalacak” buyurmuşlardır. Hazretin himmeti Hulûsi Efendi’nin gayretleriyle bu yörelerde ve Darende civarında tasavvufi ahlak gelişmiş, insanlar çalışkan elinin emeğiyle geçinen, üreten, muhabbetli insanlar olarak karınca misali maddi açıdan evlerinin iaşesi için, manevi açıdan ruhlarının olgunlaşması için çok çaba sarf etmişlerdir. İşte “Sivaslı Karıncalar” derviş gönüllü insanlardır.

Hulûsi Efendi (k.s) bir sohbetlerinde şöyle buyururular:

“Bir gün Pirimiz İhramcızâde Darendeye teşrif ettiler. Bizim bahçede oturdular. Çok kalabalık vardı. Bir ara Pir Efendimiz buyurdular ki: Biz Darendeye ilk geldiğimizde bir çocuk bize yol gösterdi. Çocuğa para ver­mek istedik; fakat o parayı almadı, bizden himmet istedi. Biz de ona himmet ettik. İşte o çocuk bu Hulûsi idi. Şimdi, Biz Hulûsi, Hulûsi Biz oldu. Gardaş­larım, Darendemizin kıymetini bilin. Ben Darendenin suyundan bir avuç su, toprağından bir avuç toprak olsam o şeref bana yeter diye buyurdular. Bu söylediğim sohbet anı Pir Efendimizin Darendeye son teşrifleri oldu.” diyerek gözyaşlarına hâkim olamamıştır.

 

YEŞİL RENKLİ HİZMET BAYRAĞI

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin 1986 yılında kendi adıyla kurduğu, ayyıldızlı bayrağımızın gölgesinde altında hizmet eden vakfın logosunun rengi de yeşildir. Vakıf ruhuyla “Her canlıya hizmet” sloganı yeşil renkli hizmet bayrağının dalgalandığı Darende’den bütün yurda hatta dünya ülkelerine gönül selamı göndermektedir. Bugün Somuncu Baba Hazretlerinin idealini, Hulûsi Efendi’nin ileri görüşlü fikirlerini çağın gereklerine göre Darende’ye yansıtan isim; Vakfın Mütevelli Heyet Başkanı H. Hamidettin Ateş Efendi’dir. Darende’yi manevi bir cazibe merkezi haline getiren eğitim hizmetleriyle, güneş gibi şefkatli, toprak gibi tevazulu, su gibi sehavetli merhametli şahsiyetiyle bu manevi ren-gin ilelebed devamını sağlamak için gayret gösteren bir kâmil insan…

Bundan 50 yıl önce, Tohma Suyunun kenarındaki sohbet meclislerinde okunan Divan-ı Hulûsi-i Darendevi’deki ilahiler; H. Hamidettin Ateş Efendi’nin himmetleriyle çeşitli dünya dillerine çevirileriyle uluslararası üniversitelerde, besteleriyle yurt dışı konserlerinde; Londra, Köln, New York, Bosna, Buhara, Aşkabad, Kahire, Sirhind semalarında yankılanmaktadır.

Somuncu Baba’nın torunu, Hulûsi Efendi’nin oğlu, Darende’nin hizmet gönüllü evladı ve medâr-ı iftiharı… Sa’yi meşkûr, ömrü müzdâd olsun…