Cemil Gülseren


Türklerde ordu-millet geleneği


Türklerde vatanın savunulması bir askerlik hizmetinden çok severek, isteyerek yapılan ve gereklilikten doğan bir gelenektir. Üstelik en köklü ve kendimize özgü törenlerde gençlerimizi asker ocağına yollarız. Davullu zurnalı, halaylı şamatalı ve aynı zamanda dualı dilekli, şenlikli uğurlanırlar.

Bu borç adeta namus borcudur. Askerlik, kanunlardan önce adetlerimizde, törelerimizde yaşatılır. Hatıraları, bir ömür torunlara kadar anlatılır. Komutanlarımıza saygı, generallerimize-ki bizde paşa ifadesi daha tutulur ve sevilir- hürmet sınırsızdır. Onlara “paşa” diyerek geleneksel kıymetin en güzide yerine oturturuz.

Türk milleti ordu-millettir. Kışla kışın geçirildiği yer demektir. Hem halkın kışı geçirdiği yere verilen addır. Hem de ordunun daha sonra her mevsim kaldığı yerin adı olarak yaşamaktadır. Bu kelimenin paraleli olan yaylak ya da yayla hâlen halkın özellikle yazları çıktığı yüksek yerler olarak kabul görür.

Mete Han’ın ordusundan bugüne kadar 2500 yıldır ordu, milletin ordusudur, Çin kaynakları Göktürkler hakkında şunları kaydetmiştir; “ savaşta ölmeyi şeref sayarlar, hastalanarak ölmeyi istemezler, bu şekilde ölmekten utanırlar.” Macar Türkoğlu Rasony Türklerin çok mükemmel ordu teşkilatına sahip olduklarını söylerken özelliklerini vurgular; Dayanıklılığı kanaatkârlılığı, savaş araçlarını kullanmaktaki maharette ve üstün yetenekleri buluşları çok eski çağlardan itibaren batılı komşuları arasında ün salmıştır.

Hz. Adem’den beri bugüne kadar para ile satın alınan esirlerin sultan olduğu hiçbir yerde görülmemiştir. Türkler müstesna muharebe meydanında bu kadar çetin ceviz olan Türk askeri savaş bittikten sonra insaflı ve merhametlidir. Malazgirt, Fatih, Alparslan huzuruna getirilen Bizans imparatoru Romanos Diogenos’a son derece yumuşak davranmış yaptığı barış tekliflerinin kabul edilmemesinin bu akibeti hazırladığını mukadderata katlanmak gerektiğini söylemiş ve Bizans ordusunun düştüğü askeri hataları anlatmış ve sonunda ve ona nasıl bir muamele beklediğini sormuştur. Diyojen: “-Ya öldürüleceğim ya zincire vurulup İslam ülkelerinde teşhir edileceğim.” Son olarak da çok zayıf olan üçüncü ihtimalle affedileceğini söylemiştir. Sultan Alpaslan umulmayan üçüncü şıkkı uygulayarak onu affetmiştir. Bizans kaynaklarının bile itiraf ettiği üzere hür ve misafir bir imparator gibi ayrı bir çadırda ağırlanmış ve daha sonra maiyetindekilerle birlikte bir Türk müfrezesinin koruması altında memleketine iade edilmiştir bu bize hemen kurtuluş savaşını ve Mustafa Kemal Atatürk’ ü hatırlamamıza vesile oldu. Büyük devlet adamı Atatürk’te Yunan generali Trikopis’e aynı tutum ve davranışı sergilemiştir. Dedeler ve torunlar aynı karakterde, aynı zihniyette. Oyun aynı, sahne aynı. İşte milli liderler işte milli karakterler işte bu bizim ananemiz işte bu bizim töremiz işte bu biziz.

Büyük zaferin hemen ardından 1924 yılında Atatürk Türk ordusu için şöyle diyor:

“Türkiye Cumhuriyeti yalnız iki şeye güvenir. Biri millet kararı diğeri en acıklı ve en güç şartlar içinde dünyanın takdirlerine hakkıyla layık olma niteliğine kazanan ordumuzun kahramanlığı”

Atatürk askeri liderlik hususunda şunları söyler: “ Kumandanlar emir vermiş olmak için emir vermezler. Lüzumlu ve kabiliyeti gerekli olan hususları emrederler, kendine o emri ifa edecek olanın yerine koymak ve emrin nasıl ifa ve tatbik olunacağını düşünmek ve bilmek lazımdır.” “Subay yalnız askere savaş vasıtalarını öğreten ve ona harpteki vazifesini gösteren bir insan değildir. O insanı ve milli hisleri de işler.” “Bir ordunun kıymeti zabitan ve kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür.”

Türk tarihini diğer milletlerin tarihlerinden ayıran noktaları merhum Prof.Dr. İbrahim Kafesoğlu şöyle açıklıyor. “Türklerin en belirgin özelliği tarih sahnesine çıktıkları anlardan itibaren ordu-millet karakterlerinde görünmeleridir… İlk Türk anayurdu olan bozkırlar coğrafyası Türkler için ordu millet vasfını zaruret haline geçirmiştir.. O zaman ki tabii şartların gereği her an mücadeleye hazır olmaları icab ediyordu. Sürülerin korunması su başlarının korunması yaz aylarında süratle kuruyan sınırlı otlakların muhafazası gibi hayati meseleler Türkleri binlerce yıl evvel askeri disiplin içinde yaşamaya zorlamıştır. Her an asker her an çiftçi demek ki Türk ordusu Türk milleti kadar eskidir.” ifadesi milletimizin tarihi bünyesini en iyi şekilde ortaya koyan bir gerçeğin ifadesinden başka bir şey değildir. Kadını ve erkeği ile her Türk insanı askerdir. İşte milli mücadele en yakın örneği Alman generali Moltke’nin: ‘Ordu milletin en canlı örneği Türklerdir.’ sözü de bu gerçeğin beyanıdır. Yani İstanbul’un surlarını aşabilen, dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen Çin Seddini yaptıracak kadar kendini saydıran, Çin’de masa perde kullanmasını, Romalı’ ya gömlek giymesini öğreten, bu günün medeni kıyafeti ceket-pantolonu batıya hediye eden, bunların yanında Çinli’ye, Hintli’ye Rus’a ve Avrupalıların yanı sıra devlet kuruculuk ve teşkilatçılık yönlerinde örneklikle birlikte öncülük eden Türk ordusunun temsiliyetinde  insanlık hürriyet ve medeniyetin bütün fertlerinde müşterek olduğu büyük millet cesareti ve disiplini ve tekniği ile üstünlüğü tartışılmaz ordunun dayandığı milletin enerjik teşkilatçı hale tanır, insan sever özelikleri sayesindedir ki yeryüzünden küçük hasis çatışmalarını kaldırarak hak ve hürriyet koruyuculuğu yapan Türk töresinin himayesinde gönüller yapmaya gönül kurmaya gönül birliğine ulaşmaya çaba sarf etmiş olduğunu görüyoruz. Adalete dayalı vicdani bir süreçten geçirilmiş Türk dünya görüşü, Türk psikolojisi budur. Eski Türk düşüncelerine göre ezilen, horlanan insanların kurtarılması, yabancıların sömürdükleri toprakların asıl sahiplerine verilmesi gerekir. Bu kutsal görev, gene en eski çağlardan beri yüce Tanrı tarafından Türklere verilmiştir. Daha sonra İslâmın bayraktarlığı rolünü de bilindiği gibi hep Türkler üstlenmiştir. Bu misyonu sürdürmektedir. Oğuzhan destanının temel motifi budur. Göktürk yazıtları bunu anlatır. Bütün büyük Türk Liderleri bu yolda yürümüşlerdir. Atilla, Bilge Kaan, Kültigin, Melikşah, Fatih, Yavuz, Kanuni hep bu ideal için çalışmışlardır. Nihayet T.C kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ‘de 20.yy’ın başlarında Türkiye örneği ile ezilen halklara model olmuş, öncü olmuş kalkınmada, bağımsızlılıkta milli onur ve şahsiyet oluşumuzda essiz bir lider olmuştur. Türk ordusu içte ve dışta artık “Yurtta sulh, cihanda sulh.” düsturuyla şimdiye kadar olduğu gibi bundan böyle de umut olmaya devam edecektir. Çünkü büyük Türk milletinin yüklediği misyon budur.