Musa Tektaş


İlim Adamları Hulusi Efendi’yi anlatıyor


İlim Adamları

Hulûsi Efendi (k.s)’yi Anlatıyor

 

Dünya hayıtını dolu dolu geçiren her mutasavvıf, değişik yönleriyle kendinden sonraki yaşayanlar tarafından hayırla anılır, her sözü, her işi, her filli, hayatı, eserleri ve hatıratı detaylı bir şekilde incelenir.


Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s) şair ruhlu bir mutasavvıf olmakla birlikte bir vakıf ve hizmet insanıydı. Aynı zamanda Diyanet İşleri Başkanlığının takdir ettiği, 42 yıl mihrapta imam, minberde hatip olarak görev yapan, etrafına örnek ve önder olan bir din adamıydı. 14 Haziran 1990 tarihinde ahirete irtihalinden bir yıl sonra anısına, “Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi Sempozyumları” tertip edilmeye başlandı. Özellikle başlıca İlahiyat Fakültelerindeki ve çeşitli dallardaki ilim adamlarımız tarafından hakkında hazırlanan tebliğler bu toplantılarda sunuldu. Bu yılda 18 Haziran 2010 tarihinde yine Darende’mizde gerçekleşecek olan Sempozyumda bu tebliğlere yenileri eklenecektir.

 

Ayrıca Somuncu Baba Dergisinde 17 yıldır yüzlerce makale yayınlandı. 2008 yılının Haziran ayında neşredilen 92. sayıda Vakıf Mütevelli Heyet Başkanı Muhterem H. Hamidettin Ateş Efendi ile yapılan bir röportajımız yayınlanmıştı. Hitamuhu misk olarak  Devlet ricalinin kendine saygı duyduğu bir önder olarak tanıyoruz Hulûsi Efendi`yi.  Bu konuda neler söylersiniz?” sualimize şöyle bir cevap vermişlerdi:

“Ona Herkes Saygı Gösterirdi”

“Devlet yönetiminde her kademede görev yapan yöneticiler zaman zaman Efendi Hazretlerini ziyarete gelirlerdi. Kaymakamlar, valiler, milletvekilleri, siyasi parti başkanları.. hep saygı gösterir, duasını talep ederlerdi… O siyaset üstü bir liderdi…
Merhum Turgut Özal siyasî bir çalışma yapmış, 1983 yılında Darende`ye Hulûsi Efendi`nin ziyaretlerine gelmişti. Planlarını anlatarak, "Böyle böyle bir niyetimiz var, dua ve himmetlerinizi bekliyoruz." dedi.  Efendi Hazretlerinin siyasi bir kimliği yoktu. Her siyasi kesimden insanlar gelirler, ziyaret eder, dualarını alırlardı. Turgut Bey o zaman geldiğinde Somuncu Baba Camii`nde Cuma namazını kıldıktan sonra Efendi Hazretleriyle öğle yemeği için devlethaneye geçmişlerdi. Orada da yine; "Efendim, böyle bir çalışmamız var, sizin dua ve himmetlerinize muhtacız, sizin dualarınızı Cenabı-ı Allah reddetmez, kabul eder." deyince; "Oğul, inşallah Başbakan da olursunuz, Reis-i Cumhur da." diyerek sırtını sıvazlamış ve böyle bir büyük himmet ve dualarına mazhar olmuştu.”


“Sanata, sanatçıya, estetiğe ve üretime çok değer verdiğini biliyoruz. İlgili insanlarla görüşür, danışır mıydı?” sorumuza ise şöyle bir cevap tevcih buyurmuşlardı:


Efendi Hazretleri sanata, sanatçıya, sanatkâra çok önem verirdi. El emeğine, alın terine değer verirdi. Bir dönem gençlik yıllarında kendisi de esnaflık yapmış, marangozluk sanatıyla meşgul olmuş. Kendisi ile ilgili on ikiye yakın sanatının olduğunu söylerler. Bunlardan hatırımda kalan, kitap ciltlemek, mühür kazmak, şiraze örme, marangozluk, köşkerlik, hurûfat baskısı gibi sanatları olmuştur. Özellikle estetiğe dikkat eder, bir eser yaptıracağı zaman en güzel ustaları itina ile seçer, gider arar bulur ve onlara yaptırır, emeğinin karşılığını da katbekat vermeye itina gösterirdi. Yaptığı eserlerin sanat ve estetik yönünü en güzel şekilde ön plana çıkarmak için teknik insanlarla istişare eder, en güzel eserleri ortaya çıkarırdı.”

Çeşitli İlahiyat Fakültelerinden olan değerli ilim adamlarımızın Somuncu baba Dergisinde yayınlanan makalelerinden ve tebliğ metinlerinden özetlerle siz değerli okuyucularımızı başbaşa bırakalım:

 

Prof. Dr. Bilal KEMİKLİ: “Bir Köprü Şahsiyet”

 

“Modern şiirin estetik dünyası içerisinde kalıp da Yunus’tan yahut Şeyh Galip’ten mülhem bir söyleyişe ulaşan şairleri ve biçimde de geleneksel formlara bağlı kalarak bir söyleyişe ulaşan şairlerimizin önemli bir görev îfâ ettikleri aşikârdır. Bu iki gurup da, birer köprüdür; bizi dünümüzle buluşturuyor ve yarınımıza ulaştırıyorlar.


Bu köprü şahsiyetlerden birisi de, Hulûsi mahlasıyla şiirler söyleyen ve bu şiirleriyle bir Dîvân da tertip etmiş olan Darendeli Osman Hulûsi Efendi (k.s)’dir. Darende’yi günümüzde sanat, ilim ve estetik şehrine dönüştüren bu büyük zat, esasen meslek ve eğitim itibariyle geleneksel çizgide eser vermeye yatkındır. Dini tahsilin devamında imâmet göreviyle uzunca yıllar hizmet îfâ etmesi, geleneksel şair formatına uygunluk arz eder. Nitekim dinî tahsili olmayan klasik şairimiz pek azdır. Kezâ pek çok şairin resmî ulemâ olduğu, yani ilmiye sınıfı içerisinde bir görev îfâ ettikleri de görülür. Bu bakımlardan Hulûsi Efendi, klasik şairin düşünce ve hayal ufkunu tecrübe edecek niteliktedir. Ama onu farklı ve zengin kılan başka bir husus da, tasavvufun dil dünyasına âşinâ olmasıdır. Dil dünyası derken, sûfînin düşünce biçimini ve bu düşünceyi belirleyen temel nazariyeleri kastetmiş oluyorum.”

 

Prof. Dr. Mehmet AKKUŞ: “Somuncu Baba Ahfadından Bir Mürşid”

 

Somuncu Baba ahfâdından gelen Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s)’nin gerek kendi yaşadığı dönemde (1914-1990)  ve gerekse kendisinden sonra yetiştirdiği evladı ve kurduğu vakıf vasıtasıyla aynı irşad ve hizmet halkasını devam ettirdiğini görüyoruz. Osman Hulûsi Efendi’nin mürşidi İhrâmcızâde İsmail Hakkı Toprak (1880-1969)’ın insanları irşâd hizmetleri yanı sıra hayatı boyunca cami, okul, içme suyu ve köprü inşa ve imârındaki faaliyetleri saymakla bitmez.

Yapılmasını arzu ettiği, fakat ömrü vefâ etmediği için sonuçlandıramadığı hizmetleri de kendinden sonra yerine geçen muhterem oğulları Hâmid Hamîdeddîn Efendi devam ettirmiş, birçokları da tamamlanarak hizmete açılmıştır. Bu çerçevede yine 200 Yataklı Darende Hulûsi Efendi Devlet Hastanesi’nin inşası başta olmak üzere bazı cami, türbe ve kütüphane gibi tarihi eserlerin restorasyonu, Tohma Kanyonu ve Gökpınar projelerinin uygulamaları bitirilmiştir.

Osman Hulûsi Efendi’nin sağlığında kendisinin ve vefâtından sonra oğlu Hâmid Hamîdeddîn Efendi’nin başkanlığını yaptığı Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı’nın hizmetlerini böyle kısa bir yazıyla tanıtmak mümkün değildir. Bu konudaki yeterli bilgi ancak ortaya konulan eserleri yerinde görerek veya yazılan eserlere müracaat edilerek elde edilebilir.”

 

Prof. Dr. Ramazan ALTINTAŞ:  “Esma-i Hüsna Dîvân’da Rahmet Damlaları Gibidir”

 

“İslam düşünce tarihinde Müslüman müellifler, Kur’an ve sünnette geçen Yüce Allah’ın en güzel isimleri hakkında birbirinden muhteşem esma ile ilgili kitaplar yazmışlardır. Kimileri de İlahi ahlakı, nesir ve şiir diliyle anlatarak Müslüman insanın ahlaki hayatını güzelleştirmeye çalışmışlardır. İşte bunlardan birisi de Es-Seyyid Osman Hulûsî Dârendevî (k.s) Hazretleridir. O, meşhur Divân-ı Hulûsî-i Darendevî’de yer alan birbirinden güzel mısraların arasına bu en güzel isimleri bir rahmet damlası gibi serpiştirerek Müslümanlara öğüt vermiştir.

Allah ismi ise, isimlerin en özelidir. Ne mecaz ve ne de hakikat olarak Allah’tan başkası için kullanılamaz.  Oysa diğer isimler başkaları için de isim olarak verilebilir.  Meselâ, kadîr, alîm, rahîm gibi.. İşte bu iki sebepten dolayı Allah ismi, doksan dokuz ismin en büyüğüdür. Bundan dolayı es-Seyyid Osman Hulusi Hazretleri Dîvan’ında sekiz defa bu  esmânın tâcı olan “Allah” ismine yer verir. Ona göre, insan kendi yaratılışından hareketle Allah’a ulaşabilir. Nitekim bir beytinde bu durumu şöyle anlatır:

 “Hulûsî kim ki kendinde şuhûd eyledi Allâh’ı 

 O cân erdi visale bulduğu yârın visâlidir.

 

Bu sebeple her daim mü’min şunu söylemelidir:

“Her büyüklüğe layık Sensin Yüce Allah’ım

 Bize lütfu kerem et gündüz gece Allah’ım”

 

Prof. Dr. Ali AKPINAR: “Kur’ân ve Sünnet Merkezli Düşünce Sahibi”

 

“Kur’ân’ın yetiştirmeyi hedeflediği ve âyet âyet işleyerek inşâ etmek istediği gönül insanı, ilim ve irfanıyla olduğu kadar, kendinde kalmayıp başkalarına yansıyan hayır ve iyilikleriyle gönüllere taht kuran kimsedir. Gönül adamı, öncelikle Yüce Yaratıcıya karşı görevlerinin bilincinde olan, O’nun kullarına hizmeti Yaratana hizmet gören kimsedir.

İşte es-Seyyid Osman Hulûsî Efendi (k.s), onlardan biridir. O, Hz. Peygamber (s.a.v)’in soyundan gelmeyi, sözlü bir iddiada bırakmayıp O’nun davasını anlatan söylem ve O’nun sünnetine uygun eylemleriyle O’na lâyık olmaya çalışmış bir gönül adamıdır. O, sâlih insanların azaldığı, iyilik ve hayır yapmanın turfanda olduğu bir dönemde yaşadığı yetmiş altı senelik (1914-1990) bereketli ömrü ile etrafındaki insanlara ilim ve irfan saçmakla kalmamış, hayatın içerisinde, her alanda ve herkese yansıyan fiilî hizmetleriyle öncü olmuş bir hayır adamıdır. O, bu unvanları, sahip olduğu ilim, irfan, edebiyat, sanat, kültür birikimi ve bu birikimi pratiğe dönüştürmesi ile kazanmıştır.

Hulûsî Efendi, Darende merkezli olarak başlattığı irşâd faaliyetleriyle ve öncülük ettiği hayır hizmetleriyle bulunduğu bölgeyi aydınlatmış, yaptıklarıyla söylediklerinin nasıl hayata geçirileceğini çevresindekilere bizzat göstermiş ve başlattığı vakıf hizmetleriyle örnek şahsiyet olmaya bugün de devam etmektedir. O, Hüsn-i ahlâk, her kemâlin fevkındedir.diyerek en güzel ahlâkı kemâlin zirvesi kabul edip, bu uğurda kâli ile olduğundan çok daha fazla hâli ile hizmet eden bir hizmet eri ve insanlık sevdalısıdır. Onun eserlerinden biri olan Divan’ı onun Kur’ân ve Sünnet merkezli düşüncesinin beyitlere dökülmüş halidir.”

 

Doç. Dr. Halil İbrahim ŞİMŞEK : “Anadolu Erenlerinden Biridir”

 

“Tasavvuf, Müslüman Anadolu insanının dinî ve sosyal hayatını şekillendiren bir anlayıştır. Tasavvufun bu coğrafyada yaygınlaşmasını ve geniş halk kitleleri tarafından kabul edilmesini sağlayan sûfî erenler vardır. Bunlar hayatlarını insanlığa ve ideallerinin gerçekleşmesine adamışlardır. İşte hem Nakşbendiyye mensubu bir mutasavvıf hem de Dîvân sahibi bir şair olan es-Seyyid Osman Hulûsî Efendi (k.s.) (1914-1990) de sözü edilen Anadolu erenlerinden biridir. O tasavvufî görüşlerini bazen mektup ve hutbelerinde, çoğu zaman da şiirlerinde yansıtmıştır. Sayfalarca yazıyla açıklanabilecek tasavvufî meseleleri birkaç mısra veya bir şiirle ifade edebilmiştir. 

Osman Hulusi Efendi tasavvufî görüşlerini ve tasavvuf anlayışının temellerini nesir şeklinde kaleme aldığı ve imam olduğu camide irad ettiği hutbelerinde cemaatin anlayacağı tarzda ortaya koymuş; bunları anlatırken de insanların rahatça anlayacağı ifadelere yer vermiş           

Osman Hulusi Efandi’nin benimsediği tasavvufî yolunun temelini Allah (c.c.)’a ve Resûlullah (s.a.v.)’a itaat oluşturmaktadır. Bir hutbesinde o şöyle der: “Her mü’min, muvahhid insan, Allahu Teâlâ’ya ve O’nun Resûl-i Ekremine zâhiren ve bâtınen itaat etmekle mükelleftir. Bir insanın diyâneti, dinine muhabbeti, mânevî terakkîsi ancak itaatle mütenâsibdir.”

 

Doç. Dr. Alim YILDIZ: “Hulûsi Efendi’de Şiir Amaç Değil Araçtır”

“Dîvân Edebiyatı içerisinde kabul edilmesine rağmen, mutasavvıf şairlerin dîvânları, klasik bir dîvândan dil ve ifade özellikleri bakımından farklılıklar göstermektedir. Mutasavvıf bir şair, inancını ve mensubu bulunduğu tarîkatın esaslarını anlatmayı gâye edindiğinden, şiirlerinde kullandığı kelimeler, müntesiplerin rahatça anlayabilecekleri tarzda ve tasannû’dan uzak kelimelerdir. İfadelerde samimiyet ön plandadır. Çünkü bir tarîkatın içerisinde yüksek derecede eğitim almış ve kültürlü insanlarla birlikte, hiçbir eğitime sahip olmayan kimseler de bulunmaktadır. Ahmed-i Yesevî ile başlayan Yunus Emre, Niyâzî-i Mısrî, Sinan Ümmî gibi mutasavvıflarca geliştirilen tekke ve tasavvuf şiiri, kullandığı remiz ve mazmunlarla Halk ve Dîvân Edebiyatından farklı bir dil ve ifade tarzı oluşturmuştur. Halk şairinde görülen sade bir dil ve mahallî özellikler ile dîvân şiirinde kullanılan karmaşık terkiplerden oluşan ağır ve ağdalı bir dil, tekke muhitinde söylenmiş olan şiirlerde tam olarak görülmez. Tekke şairi bu iki şair tipinin tam ortasında durur ve bir yönüyle Halk, diğer bir yönüyle de dîvân şairi hüviyetiyle karşımıza çıkar.


Osman Hulûsi Efendi (1914-1990) de, Cumhuriyet sonrasında dîvân tertip eden mutasavvıf şairlerdendir. Hemen her mutasavvıf şairde olduğu gibi Hulûsi Efendi’de de şiir amaç değil araçtır. Bu nedenle aruzla birlikte heceyi de kullanmış, müntesiplerine ulaştırmak istediklerini, veznin ne olduğuna bakmaksızın şiir yoluyla da aktarmıştır.
Şiir ve musikî tasavvufî muhitlerin bütünü tamamlayıcı öğeleridir. Yapılan sohbetlerde ilâhiler okunur. Bu ilâhiler de Yunus Emre gibi her zümrenin kabul ettiği mutasavvıf şairlerin yanı sıra daha çok sohbet yapılan zümrenin şairlerinin şiirlerinden bestelenir. Bu açıdan bir tarikat şeyhinin aynı zamanda şair olması tasavvufî düşüncede rağbet gören bir durumdur.
Osman Hulûsi Efendi’nin, Mektubât ve Hutbeler’le birlikte bir de oldukça hacimli Dîvân’ı bulunmaktadır.”

 

 

14 Haziran 1990 tarihinde ahirete irtihalinden bir yıl sonra Hulûsi Efendi Hazretlerinin anısına¸ “Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi Sempozyumları” tertip edilmeye başlandı. Özellikle başlıca İlahiyat Fakültelerindeki ve çeştili dallardaki ilim adamlarımız tarafından hakkında hazırlanan tebliğler bu toplantılarda sunuldu.  Bu sempozyumlardan 1991 yılının Mayıs ayının 26. günü Darende’ye gelen heyette Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden Öğretim Üyeleri vardı. Tebliğlerini sunmadan önce Hulûsi Efendi’nin evinde¸ H. Hamidettin Efendi’nin misafiri olarak sohbetten sonra şahsi kütüphanesini ziyaret edip¸ ziyaretçi özel defterine şu şekilde yazdılar:

Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ: “Memleketimizde Yeniden Yeşeren Manevî Havanın Geliştiricisidir.”


“Anadolu’yu İslâmlaştıran ve darül-cihad saydıkları bu yurda ömürleri boyunca hizmet eden Somuncu Baba’nın ve âhfadının diyarında bulunmanın manevî ihtizazı içindeyim. Memleketimizde yeniden yeşeren manevî havanın geliştirici¸ genişletici lokomotif gücü olan bu insanları rahmetle yad ediyor¸ değerli mensup ve müntesiplerine gönül bağlılığı ile dualar ediyoruz. Hakk Teala sâylerini meşkûr eylesin. Bizleri de himmetlerine mazhar buyursun. 25.05.1991”¸ Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ


28 Haziran 1992 tarihinde 2. sempozyuma tebliğci olarak katılan H. Kamil Yılmaz Hoca konuşmasını tamamlarken Hulûsi Efendi’nin ceddi Somuncu Baba hakkında şunları söyledi:
“Sonuç olarak tasavvuf muhitinde doğup dinî bir eğitim alarak maneviyat yoluna yönelen Somuncu Baba’nın devrin bilinen tarikatları Tayfuriyye ve Ebheriyye ile Halvetiyyeden feyz alarak yetiştiği anlaşılmaktadır. Fıtratındaki istiğna ve melamet meşrebi sebebiyle kendisini gizlemeye büyük bir özen gösterdiği tavır ve davranışları ile mesleğinden ortaya çıkmaktadır. Bu özellikleriyle tasavvufun tahalluk tarafı denilen ahlakî ve amelî tarafıyla meşgul bulunan Hâmid-i Veli¸ tasavvufun marifet¸ keşf ve ilham yönü olan “taalluk” tarafıyla da alakalı bulunduğunu Ulu Câmiî’nin açılışı sırasında verdiği vaazda Fatiha sûresini yedi ayrı anlamda ve işari-tasavvufî üslupta tefsir etmesiyle isbat ettiği gibi¸ derlediği kırk hadis mecmuasına yaptığı şerhlerle de göstermiştir. Yetiştirdiği halifesi Hacı Bayram Veli’ye bile “gönül hakketmeyi”¸ gönle girmeyi¸ eser telifine denk sayacak anlayışa erdiren odur. Gönle girmeyi¸ gönülsüz olmayı¸ gönüller sultanı olmaya denk sayan bir gönül dostunun hakkı da ebediyete kadar gönüllerde taht kurmaktır. Ruhu şad olsun¸ himmeti var olsun. ”
Aynı gün Darende’de bulunan Marmara İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yaşar Nuri Öztürk Bey de kütüphanedeki ziyaretçi defterine şu satırları kaydetti:

 

Prof. Dr. İrfan GÜNDÜZ: “Hulûsi Efendi (k.s) Bir İnsan Güzelidir”


Sempozyumda Hulûsi Efendi hakkında bir tebliğ sunan İrfan Gündüz; Efendi Hazretlerinin Nakşi ve Halidi meşayıhı olduğuna işaret ederek şunları ifade etmişti:
“Darendeli Es-Seyyid Osman Hulûsî Efendi gibi bir insan güzelini¸ kamil ve mükemmel bir gönül sultanını¸ anlamak kadar anlatması da güçtür.
Kalemi¸ kelamı¸ Divan’ı dergahı¸ Hutbe ve Mektûbat’ı ile¸ bağlılarının ve sevenlerinin kulağına hakikat sesini fısıldayan¸ onları kendi varlıklarındaki gizli esrardan ve yaradılış gayelerindeki hikmetten haberdar ederek¸ gönüllerindeki gizli kapıları aralayan bir insanlık abidesinin¸ sülale-i tahireden bir Seyyid’in kâmil ve mükemmel Allah dostu bir velinin¸ görüş düşünüş ve yaşayışındaki inceliklerden şu fani dünyanın garip insanları kurtarıcı bir ses duysun¸ rahatlatıcı bir nefes alsın ve kendisine gelsin diye bir şeyler söylemek istiyoruz.”
İrfan Gündüz Bey¸ Hulûsi Efendi’nin şahsi kütüphanesini¸ evini¸ yaşadığı mekânı görünce deftere şunları kaydetmeşti:


“Bismillahirrahmanirrahim
Kalemi¸ kelâmı¸ sözü ve özüyle İslâm’ın îlâsında geçen bir ömrün meyvelerini gördüğümüz Devlethâne-i Hulûsi Efendi’de; mürşidlerin nasıl öldükten sonra dipdiri yaşadığını¸ çevrelerinde birer minyatür şehir ve yığınla insan selini nasıl meydana getirdiklerini müşâhede ettik. Eserleri ve nesli bu muzdarip topluma diriliş nefhası veren bu tekkenin¸ daha nice hizmetlere vesile olmasını istirham eder¸ şefaatlerine nailiyetler dilerim.
“Didârını parem dedikçe örttü nikâbı yâr¸
Bildim ki ben ve talebim bana hicâbı yar” 25.05.1991”¸ Prof. Dr. İrfan GÜNDÜZ



Prof. Dr. Ahmet AKGÜNDÜZ: “Anadolu’yu Maddeten ve Ma’nen İhya Eden Evlâd-I Rasûlün Kutuplarındandır”


1992 yılında Somuncu Baba adıyla bilinen Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri hakkında bir kitap çalışması yapmak üzere Darende’ye gelen Ahmet Akgündüz Bey birkaç gün burada kalarak incelemelerde bulunmuştu. Yine Hulûsi Efendi’nin kütüphanesindeki eserlerden ve belgelerden yararlanarak bu çalışmasını daha sonra kitaplaştırmıştı. O ziyaretinde deftere şu kaydı düşmüştü:


“Bismihi Sübhanehu


Bismillahirrahmanirrahim
Anadolu’yu maddeten ve ma’nen ihya eden evlâd-ı Rasûlün Kutuplarından Şeyh Es-Seyyid Hâmid-i Veli’nin beldesini gezmenin süruruna ermek; onun şecere-i tayyibesinin en son meyvelerinden olan Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin Kütüphânesini tetkik etmek ve onun manevî mirasını devam ettiren mahdumu Es-Seyyid Hamid Efendi ile görüşmek¸ dünyadaki saadetlerin en güzellerindendir. Yapılacak tahkik ve tedkiklerle¸ bu şecere-i tayyibenin Anadolu ahâlisine tanıtılması dileğiyle hürmetlerimi arz ediyor ve dua niyaz ediyorum. 24.3.1992”¸ Prof. Dr. Ahmet AKGÜNDÜZ


“Somuncu Baba ve Neseb-i Âlisi” adlı kitabında Ahmet Akgündüz Bey Hulûsi Efendi’nin ceddi Somuncu Baba/Şeyh Hamid-i Veli’nin kabri hakkında şu tespitlere yer vermişti:
“Bütün arşiv belgeleri ve Darende’deki torunlarının elinde bulunan vesîkaların¸ istisnâsız tamamı¸ Şeyh Hamid-i Veli’den ve bununla alakalı meselelerden bahsederken¸ “Darende’de defîn-i hâk-ı ‘ıtırnâk olan...” veya “Darende’de medfûn olan....” tabirini kullanmaktadırlar ki¸ birinci ifâdenin manası¸ “Darende’de misk ü anber gibi kokan toprakda defnedilmiş bulunan” manasını ifade etmektedir.


Bu ifâdeleri taşıyan belgelerin içinde¸ Padişah fermânları¸ Divân-ı Hümâyûn’dan geçen ve bir kurul tarafından hazırlanan hükümler ve mahkeme hüccet ve i‘lâmları bulunmaktadır. Bu tür belgeler¸ Hicrî 1170 tarihine kadar gitmektedir. Kanunî ve hatta bir cihette Yavuz ve II. Bâyezid devrine kadar uzanan ve Şer‘iye Mahkemeleri’nde şer‘î delil olarak kabul edilen Tapu-Tahrir Defterleri kayıtları ise¸ açıkça¸ Şeyh Hamid’in halvethane ve zâviyesinin Darende’de bulunduğunu göstermektedir.

 
Bütün arşiv vesikalarında Somuncu Baba’nın Darende’de medfûn bulunduğu ısrarla ifade edilmektedir. Somuncu Baba’nın Darende’de medfûn olduğunu söylemek mümkündür ve arşiv belgeleri de ekseriyetle bunu ifade etmektedir.”



Her biri kendi sahasında çok çalışkan akademisyenler olan kıymetli hocalarımız Darende’ye ziyaretleri sırasında “Doçent Doktor” unvanındaydılar. Bugün dönüp baktığımızda yine aynı üstatlarımızın kendi sahalarında “Profesörlük” unvanını kazanıp ilim camiasına¸ üniversite düzeyine hizmet ettiklerini gördükçe gurur duyuyor¸ mutlu oluyoruz. Ankara İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi¸ İ. Hakkı Ünal Bey’de 1995 yılındaki 5. Sempozyum vesilesiyle geldiği Darende’de şu satırları kaleme almıştı:


Prof. Dr. İ. Hakkı ÜNAL: “Ecdadından Tevarüs Ettiği İlim ve İrfanı Evladına da Miras Bırakmıştır"


“Bismillahirrahmanirrahim
Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerinin ahfadından muhterem merhum Şeyh Hulûsi Efendi’nin eşsiz kütüphanesini gezerken onun ecdadından tevarüs ettiği ilim ve irfanı evladına da miras bırakmış ve evladının da buna bihakkın vakıf ve layık olmuş olmasından son derece bahtiyar olarak¸ manevî değeri büyük bu mekanlardan istifade edeceklere selam olsun diyor onun hatırasını rahmet ve minnetle anıyoruz. 17.6.1995”¸ Prof. Dr. İ. Hakkı ÜNAL


Yazımızın bu bölümünde İlahiyatçı üstatlarımızın “Ziyaretçi Özel Defterine” yazdıkları cümlelere yer vererek sözü bağlayalım:

 

Prof. Dr. Fahrettin GÖZE: “Manevî-Ruhî Havalarını Teneffüs Etmekten Dolayı Mes’udum”


“Bismillahirrahmanirrahim
Somuncu Baba ve Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hz.lerinin beldesi Darende’de bir defa daha bulunmaktan ve onların manevî-ruhî havalarını teneffüs etmekten dolayı mes’udum. Ayrıca merhumun hususî kütüphanesinde hususî eşyalarıyla birlikte olmaktan da mutluyum.
Anadolu’nun bağrından fışkıran bu maneviyat beldelerinden ilim yuvalarının doğması sevincimi arttırmaktadır.

 
5. Osman Hulûsi Efendi sempozyumunun evvelkileri ve sonrakileri gibi hayırlara vesile olmasını dilerim.


Selâm¸ hürmet ve muhabbetlerimi arz ederim. 18 Haziran 1995”

Prof. Dr. Hayrani ALTINTAŞ: “Eserlerini Görerek Hizmetlerinin Ulviliğini İdrak Ettik”


“Mübarek ve muazzez ruhların mekanında¸ Hacı Hulûsi Efendi dergâhında feyizyab olduk. Eserlerini görerek hizmetlerinin ulviliğini idrak ettik. Allah himmetlerini eksik etmesin şimdiye kadar Darende’yi ziyaret etmemekle noksanlığımı anladım.


Allah feyizlerinden manen istifadeyi nasip etsin. 28.6.1997”



Prof. Dr. Mehmet Emin AY: “Hulûsi Efendi Hazretlerinin huzur-u manevîsindeyiz”


“Bismillahirrahmanirrahim
Bülbüllerin kendi dillerince Cenab-ı Hakkı zikrettiği¸ balıkların kendi hâllerince deveran ettiği Otuz yapraklı Gül-i Muhammedilerin binbir râyiha ile koktuğu şirin ve feyizli belde Darende’de Hz. Mevlâ’nın dostlarından Somuncu Baba ve Onun ahfâdından Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretlerinin huzur-u manevîsindeyiz.

 
Evlad-ı mükerremleri¸ muhterem Hâmid Hâmideddin Efendi’nin güler yüzü ve tevazuunun eşlik ettiği misafirperverliği ile unutulması mümkün olmayan iki gün geçirdik.

 
Böyle bir saadete nail olduğumuz için Hz. Mevlâ’ya sonsuz hamdolsun.

 
16 Haziran 2002”