Musa Tektaş


Çeşmeler ve Sulama Kanalları


İslâm’da “Temizlik imandandır” hadis-i şerifine binaen suya büyük önem verilmiştir. Anadolu’ da Selçuklular döneminden başlayarak Osmanlı dönemine kadar her şehirde, cami ve medrese cephelerine, köşe başlarına, sokak içlerine içme suyu ve temizlik ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılan çeşmeler, esasında bir hayır eseri, bir sosyal yardım tesisi olup aynı zamanda şehirleri süsleyen mimari elemanlardır.

Her çeşmede yudum yudum içtiğimiz,

Köprüler kurup üzerinden geçtiğimiz,

Cevheri dürri mercanı derunundan seçtiğimiz deniz, derya okyanusya,

Ondan istifade eder tüm dünya.

Osmanlı mimarisinde şehirlerdeki çeşmeler meydan çeşmeleri, köşe çeşmeleri ve duvara bitişik olarak yapılan küçük çeşmeler olmak üzere üç guruba ayrılırlar. Meydan çeşmeleri, adından da anlaşılacağı üzere meydanlara kurulmuş, dört taraftan görülebileceği hesaba katılmış ve mimarisi de buna göre biçimlendirilmiştir.

Eski Anadolu şehirlerinin hemen hepsinde ve bilhassa yüksek kayalık arazilerden inşa edilen kalelerde, zemini oymak veya zemin üzerinde yapılan yüksek duvarlı havuzlar meydana getirmek suretiyle, üstü kapalı veya açık sarnıçlar tesis edildiğini görmekteyiz. Uygun zeminli vadilerde, derin ve dar boğazlarda, iki yamaç arasına yukardan gelen suyu tutmak üzere, taştan, yığma topraktan veya içi taş duvarlarla takviye edilmiş yığma topraktan yapılmış bentlerin olduğu bilinmektedir. Bunların en önemli örnekleri, Van ve Adilcevaz civarındadır. Suyu kaynaktan, havuzdan veya bentten alarak şehirlere getiren, kayalara oyulmak, taşlardan örülmek veya toprak yahut taş künkler döşenmek suretiyle yapılmış kanallar bakımından Anadolu, su mimarisinin en dikkate değer örneklerine sahiptir.

Darende’de Su Kültürü

Hanifi Hoca’nın Darende Kazası Tarihçesi adlı eserinde şöyle denilmektedir:

“Takyanusların payitahtı olan Yarpuz Darende’ye altı saat kadar bir mesafededir. Darende’nin Senkbar nam’ı kalesini Takyanuslar yekpare cesim kaya üzerine yontma taşlardan ikibin sene evvel inşa etmişler. Keza Tohma Irmağı namıyla cereyan eden suyun etrafında semaya set çeken kayalar üzerine yontma taşlardan cedvellerle eski kasabaya su çıkarmışlar. Şeyh Hamid civarında kayanın dibinden bir değirmenlik suyu on metre kadar yükselterek Zaviye Mahallesindeki araziyi iska eylemişler, halen mevcuttur.”

Evliya Çelebi’nin Cihannüma tarihinde acabiyat-ı dünyadan Darende’de üç şey görüldüğü yazılıyor ki;

Birincisi Tohma Irmağının yükseltilerek kayalar arasında cereyanıyla, garb tarafı açık şark tarafı gayet yüksek kayalara hail olması.

İkincisi mezkûr ırmağın iki tarafı yüksek kayalar arasında guyubi ve Gevr (Kudret)  Hamamı denilen sıcak suyun yüksek kayalar içindeki minarelerden pek ser’i surette dökülerek cenube doğru akan Tohma Irmağının cihet-i garbında gemi şeklinde bulunması.

Üçüncüsü ise; Hüdayi, yek pare kaya üzerine yapılan kaledir. Mezkûr kalenin kralı Halid b. Velid tarafından katledildiği rivayet edilmektedir. Kralın katledildiği yer bir kalenin garb tarafında Elbistan yolunun üzerinde Beybağı Caddesi denilen mevkii olup gelen giden bir taş atarak bir tepe halini almıştır.

İlçemiz Darende’de Tohma Irmağının içinden geçmesiyle meskûn mahallerden biri olarak beğenilerek, şehirleşen bir Anadolu şehridir. Aynı zamanda hasseten Zaviye Mahallesinde manevî bir atmosferin yanında, kayadan çıkan ılık sular, insanlara olduğu kadar balıklara da kucak açmıştır. Tohma Kanyonunda, kaya sularının şırıl şırıl akması tabii bir güzellik arzetmekle beraber, gözlere pırıltı olmaktadır. İşte tarihi çok eskilere dayanan tabii kaya sularından biri de Kudret Hamamıdır. Bilindiği gibi, yeraltından fışkıran veya kayalardan çıkan, içinde kimyevi bazı maddelerin sayesinde bir takım hastalıklara karşı şifa verici olan sulardan istifade edilen yerlere bazı yörelerde hamam, bazı yörelerde kaplıca, bazı yörelerde ise ılıca denilmektedir. 

Çeşmeler

Darende’de yaptırılan çeşmeler arasında Ahmed Paşa, Hüseyin Paşa ve İbrahim Paşa’nın yaptırmış oldukları vakıf çeşmeler, şehrin su ihtiyacını karşılamakla önemli bir hizmet gerçekleştirmişlerdir. Balaban’da yaptırılan çeşmelerden en dikkati çekenleri ise Balaban Bey ailesinden Emir Ahmed Bey ile 18. yüzyılda yaşamış Darendeli devlet adamlarından Abdurrahman Paşa Çeşmeleridir.

Şeyh Pınarı Çeşmesi Balaban’ın batısında Mametçe kapısına 300, Davutlu kapısına 400 metre kadar uzaklıktadır. Çeşme, sulama, içme ve temizlik için kullanılmıştır. Halen hizmet vermeye devam etmektedir. Balaban Nahiyesi Abdurrahman Paşa Çeşmesi Şeyhli Mahallesi Hocalar sokakta bulunmaktadır. Halen asli yapısını muhafaza etmektedir. İbrahim Paşa da büyük babası gibi Darende’nin su ihtiyacını karşılama yönünde çalışmaları olan şahıslardan biridir. 

Hayrat Kuyuları

Hanifi Hoca’ ya göre, Darende’nin Mezgidan Köyünden meşhur âlim Ahmed Hilmi Efendi, Hacı Hüseyin Paşa Camii’nin önüne gayet güzel bir kuyu kazdırarak camiinin hizmetine sunmuştur. Kuyunun kazımı ve tamirine dair Arapça kitabe İbrahim Paşa Camii’nde bulunmaktadır. Söz konusu kitabeye göre kuyu, Ahmed Hilmi Efendi tarafından kazdırılmıştır. Kitabenin tercüme edilmiş şekli şöyledir;

“Çarşıda bulunan kuyunun eski yerinde akan bir su bulunmaktaydı. Üzerine de bir makrama konulmuştu. Sonra suyu kesildi ve kuyunun yeri uzun süre boş ve harap bir halde kaldı. Sonra Allah, Hoca Hafız Ahmed Hilmi’yi bu mekânda bir kuyu kazmak üzere gönderdi. Ailesi ile birlikte işe teşebbüs etti ve 1250 senesinde kuyu kazma işlemi başladı. O sene su çıkmadı. Sonra bir sonraki senede yeniden kazıldı ve su çıktı. Kuyu kazma işlemi tamamlandı ve derinliği 22 zira’a ulaştı. Kuyunun iç hacmi enine boyuna 12x12 ayak oldu. Tavanı kalın ahşapla kaplandı ve üzerinden bir delik açıldı. Kuyunun içinden çıkan su için boru döşendi Çarşı Camii’nin sahnına kadar bir buçuk ziralık döşeme yapıldı.  Kuzey tarafta bulunan yüksek kısımla kuyudan çıkan su arkı düzenlendi ve o sene camii süslendi. Bu kuyudan on iki sene istifade edildi. Sonra ahşabın çürüdüğü ortaya çıktı ve taşla yapılması gerekti. Zikri geçen Hoca Efendi 1263 tarihinde taşla yapmaya başladı ve Allah’ın izniyle o sene bitirdi. Allah’tan niyaz edilen Seyyidülenam hürmetine bu hizmetin kabulü ve devamıdır.” 

Kuyu Kazma Tarihi1254 / Taşla Yapma Tarihi 1263

İkiyüzyıl Önce: Gökpınar Sulama Projesi

Yine Hanifi Hoca,  Şuray-ı Devlet Riyaset-i Celilesi’ne sunduğu raporunda bugünkü Gökpınar Projesinin 1800’lü yıllarda düşünüldüğünü ifade ederek, şöyle söylemektedir:

“Birinci: Darende’nin terakkisine vasıta, memleketin vasatından cereyan eden Tohma Nehrinin nısfını teşkil eden Göksu’yun membaından tutulan, yedi sekiz, arzan dört beş saat mesafelerde olan Arslantaş ovasıyla etrafındaki arazileri irva ve iskası içün cedavil (cedveller/su kanalı ) küşadına sadr-ı esbak Darendeli Mehmet Paşa (ö.1784) teşebbüs etmiş ise de menfiyen Darende’ ye gelmesi mani olmuştur. Diğer sadr-ı esbak Darendeli İzzet Paşa (ö.1855) dahi teşebbüs eylemiş ise de bazı arızalar mani olmuştur. Tohma Nehrinin rub’u (1/4)’nı teşkil eden Sazcuğaz Çayının icab eden araziye cedvel (su kanalı) küşadı.

İkinci: Buraya mülhak Ayvalı Nahiyesinin vasatından cereyan eden Balıklağı Nehrinin tarafeyninde (iki tarafında)’ki on saatlik arazinin iskası içün cedvel küşadı nehr-i mezkûrdan Mezgidan Karyesi (köyü)’nin karşısındaki araziye ve Peteklik Deresinde Tomalan Ovasına cedvel (su kanalı) küşadı.

Üçüncü: Aşudı canibinden Uluviran Ovasına cedvel ( su kanalı)  küşadı.

 

Dördüncü: Burada tut(dut) yetişdirmek adet-i kadimeden olup ista edilecek arazilerde tut bahçeleri icadıyla ipekçilik ihdası

Beşinci: Burada haşhaş, susam, mısır, duhan, kendir tohumı zer’i (ekimi), patates dikilmesi, Niksar’dan kestane, Tokat’tan enginar ve çilek, Ağrı’dan nar fidanı, Eğin’den çekirdeksiz tut fidanı, Frenk elması, Ayıntab’dan fıstık çekirdeği celb edilmesi, Darende’nin dağları ve ovaları çıplak olduğu içün toprağı yalın bir halde olup otuz bin nüfustan ibaret ahalisinin beş bin nüfusunu mahalli varidatı zor besliyor. Yirmi beş bin nüfusı da maişetini kaza-i aherden temin ediyor. Her halde enhar-ı mezkuralarla şen abâdan edilirse terakki (ve) tealisi tabii bulunması.

Altıncı: Ayvalı Nahiyesindeki orman, birkaç sene daha geçer ise külliyen mahv olacağından hemen muhafazası. Darende dağları orman yetiştirmek kabiliyeti olduğundan orman yetiştirilmesi, numunesi tezahür eylediğine binaen köy ve kasabanın icab eden mahallerinde üzüm bağları ihdası.”

Su yeryüzünde kirlenince, Allah’ın lutfu ile buharlaşıyor, gökyüzüne çıkıyor, orada arındıktan, tertemiz olduktan sonra yağmur halinde, yeryüzüne geri dönüyor. Yeryüzünde kirlenen insan da, göklere yükselmek, orada temizlenmek istiyor…

KAYNAKLAR

AKGÜNDÜZ Ahmet,ÖZTÜRK Said, BAŞ  Yaşar, Darende Tarihi, Somuncu Baba Araştırma ve Kültür Merkezi Yay., s.514-518, İstanbul, 2002.

CAN Şefik, Konularına Göre Açıklamalı Mesnevi Tercümesi, c.5-6,s.32,Ötüken Yayınları, İstanbul, 1999.

ÖNGEYılmaz, Türk Mimarisinde Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinde Su Yapıları, s.1-3,Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1997.

SARI Yücel, Hayat Bahşeden Su ve Kudret Hamamı, Somuncu Baba Dergisi, Sayı:28, s.8,Somuncu Baba Basın-Yayın,2000.

TEKTAŞ Musa, Hanifi Hoca’nın Darende Tarihi, Somuncu Baba Dergisi, Sayı:6,s.21-23,Somuncu Baba Basın-Yayın,1995.

TEKTAŞ Musa, Bülbülün Kırk Türküsü, s.176-178, Somuncu Baba Araştırma ve Kültür Merkezi Yayınları, Ankara, 2001.

UZUNÇARŞILI, İ.Hakkı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, s.455-457,Ankara, 1998.